HEP BERABER DAHA İYİYE ULAŞMAK İÇİN SİZLER İÇİN TOROSLARIN İNCİSİ PORSUK KÖYÜMÜZÜN SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ.İYİ VAKİT GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE...
 
TOROSLARIN İNCİSİ PORSUK KÖYÜMÜZE HOŞ GELDİNİZ...
NİĞDE ULUKIŞLA  
  PORSUKLULARIN BULUŞTUĞU MEKAN
  FOTOĞRAF GALERİMİZ
  YENİ DOĞANLAR
  VEFAT EDENLER
  ŞEHİTLERİMİZ
  ULUKIŞLA VE PORSUK KÖYÜ TARİHİ :
  GEZELIM GORELIM
  TELEFONLAR
  HABERLER
  HAVA DURUMU :
  GENEL KULTUR
  BİLİŞİM HABERLERİ
  RÜYA TABİRLERİ
  ŞİFALI BİTKİLER
  ATASÖZLERİ
  FIKRALAR
  OYUNLAR
  GAZETELER
  PADİŞAHLAR :
  ONLİNE MÜZİK
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM porsukkoyu@hotmail.com
  ÜYE KAYDI :
PORSUK KÖYÜMÜZ : Açıklama :Köyün nüfusu, 359, dur. İlçe merkezine uzaklığı,12 km.dir Yüz ölçümü 34300 dekardır Yolu asfalttır. Okul durumu taşımalıdır. Arazi durumu kıraç arazi 7158, Sulanır arazi 2900, meyve arazisi,849 dekardır. Üretim durumu Buğday , arpa. çavdar, fasulye, nohut. korunga, mercimek, soğan, patates, yetişmektedir. Elma, Armut, Kiraz, Vişne,üzüm, kayısı, zerdali, lahana, Domates, Biber, Soğan, Hıyar, Kabak , Taze Fasulye,yetişmektedir. Muhtar : FARUK ÜNVER

BİR BAŞKADIR PORSUK KÖYLÜ OLMAK....SİTEMİZE RESİM YADA HABER GÖNDERMEK İSTEYENLER İÇİN İRTİBAT: porsukkoyu@hotmail.com.... YARDIMLARINIZI BEKLİYORUZ.. SELAMLAR...

Sitenizesayac.com
ŞİİR DÜNYASI:

GENEL KULTUR
Bunlari Biliyormusunuz ? ------------------------------------------------------------------------------- DOMATES NEDEN MEYVEDİR? Genellikle meyveler çig olarak (tabii yikandiktan sonra),sebzeler ise pisirildikten sonra yenilir. Bu da bazi yiyeceklerin meyve mi, yoksa sebze mi olduklarina dair karisikliklara yol açar. Örnegin domates salatada çig olarak yenilebilir, bunun yaninda tencere yemegi olarak dolmasi da yapilir. Bu durumda domates meyve midir, yoksa sebze mi? Genel kaninin ikincisi olmasina ragmen aslinda domates bir meyvedir. Çarsi, pazar anlayisina göre, tabiatta bulundugu sekilde yenilen ve tadi tatli olan yiyecekler meyvedir. Çarsida, pazarda, marketlerde elma, çilek, üzüm ve muz meyve olarak kabul edilirlerken, taze fasulye, domates, kabak ve patates, sebze reyonlarinda bulunur. Ancak bilim insanlari, yani botanistler, sebze-meyve ayirimini böyle yapmiyorlar. Onlara göre meyve, içinde etli veya kuru, çogunlugunu çekirdek diye adlandirdigimiz, kendi tohumu veya tohumlan bulunan yiyecektir. Bu tanima göre kayisi, seftali, üzüm, taze fasulye, domates, salatalik (hiyar) ve benzeri gida maddeleri teknik olarak meyvedir. Yani kisaca çekirdegi olan tüm yiyecekler meyvedir. Geriye kalanlar, yani patates, havuç, salgam, sogan, sarimsak gibi bitki kökleri, lahana, marul gibi bitki yapraklan, hatta aslinda bir çiçek olan karnabahar bile birer sebzedir. Bu arada belirtmekte fayda var; biz bitkilerin degisik kisim-lanni yeriz. Örnegin, maydanoz yetistigi bitkinin yaprak kismi iken, karabiber agacin meyvesi, tarçin kabugu, susam ise bitkisinin tohumudur. LAVABODA SU NEDEN SAĞA DOĞRU DÖNEREK BOŞALIR? Lavabonuzu veya küvetinizi su ile doldurun ve tikaci aniden çekin. Su düz olarak delikten bosalmayacak, döne döne bir hortum olusturacak sekilde bosalacaktir. Bu dönüs yönü kuzey yarimkürede saga dogru, yani saat yönünde, güney yarimkürede ise tam tersidir. Bilim insanlari buna 'Coriolis' kuvveti diyorlar. Her iki yarimkürede böyle birbirine ters yönde hava akimlarinin ve okyanus akintilarinin oldugu herkes tarafindan kabul ediliyor da, bir lavabodan bosalan suda, böyle küçük bir ortamda dünyanin dönüsünün etkili olup olamayacagi tartisma konusu.Dünya kendi etrafinda dönerken her tarafindaki hiz ayni degildir. Ekvatordaki biri, bir günde dünya çapi kadar yani 40.000 kilometre giderken bir diger ifade ile saatte 1670 kilometre hizla yol alirken, tam kutuptaki bir insan sifir hizla sadece kendi etrafinda dönmektedir. Ayni sekilde gökyüzünde asili gibi duran bulutlar rüzgarin etkisini katmazsaniz yere göre hareketsizdirler ama altlarindaki kara parçasi ile birlikte dönerler. Bu durumda ekvatordaki bulutlar da kutupdakilere nazaran hizli dönmektedirler. A'yi ekvatorda, B'yi ise onun tam kuzeyinde 45 derece paralelinde iki nokta olarak düsünelim. Bir top mermisini A'dan tam kuzeye nisanlayip attigimizda, atis sirasinda ekvatorun dönüs hizi B noktasina göre neredeyse iki kat olacagindan mermi B noktasinin dogusuna gidecektir. Ayni sekilde kuzey kutbundan hemen hemen hareketsiz bir konumdan tam güneye atilan bir mermi 45 paralelinde dünya dönüs hizi daha çok oldugundan bu sefer hedefin batisina düsecektir. Yani kuzey yarimkürede kuzeye veya güneye atilan her sey atanin konumuna göre saga gitmektedir. Bu durum güney yarimkürede ise sola dogru gerçeklesmektedir.Her iki yarimkürede kuzey - güney dogrultusunda hareket eden hava akimlari ve okyanus akintilari bu durumdan etkilenirler. Kuzey yarimkürede saga, güneyde sola dönerler. Ancak bu, dünya yüzünde büyük bir ölçekte okyanuslarin dibindeki sürtünme ve bulutlarin, hava akimlarinin üzerinde bulunduklari yerle birlikte hareket etmelerinin etkileriyle olusan bir tabiat olayidir.Bilim insanlari bunun lavabo veya küvet gibi nispeten mik-ro ölçüde de mümkün olup olmadigini hala tartisiyorlar. Bir kismi burada suyun musluktan çikis sekil ve hizinin, lavaboya düstügü noktanin, lavabonun ve suyun gittigi yerin yapisinin etken oldugunu söylüyorlar, digerleri de ideal sartlarda 50 kere deney yapin ve görün diyorlar. Haydi banyoya, bilimsel deney yapmaya...! BİBER NEDEN ACIDIR? Biber aci degildir. Aci, tatlinin tersidir ve aciya örnek olarak kininin veya greyfurdun tadi gösterilebilir. Biber aci degil yakicidir. Bunun tersi ise serinletici olup, buna da örnek olarak nane veya mentol gösterilebilir. Biberin yakiciligi, içinde bulunan kapsaisin adi verilen bir tür bilesikten kaynaklanir. Bu maddenin büyük bir kismi, biberin etli kisminda ve tohumlarinda bulunur. Bu nedenle ucu pek yakici olmayan biberin, yenildikçe yakiciligi daha çok hissedilir. Kapsaisin maddesi bibere yakicilik vermekle kalmaz, cilde temas ettiginde tahrise de yol açar. Hatta bu özelliginden dolayi bazi romatizma ilaçlarinin formüllerinde de kullanilir. Yesil biber kirmizi olanindan daha yakici degildir. Yakici biberler koyu renkli ve çok sivri uçludur. Biberler A ve C vitaminleri bakimindan çok zengin olup, sicak havada yenilen yakici biberler insani terletirler ve terin buharlasmasiyla insanda bir serinlik hissi duyulur. Buna karsin, biberin içindeki kapsaisin maddesi, insanda tükürük salgisini da arttirir, solunum ve kan basincinda degisimler yaratir, bagirsaklarda emilimin azalmasina yol açar. Hayvanlar üzerinde yapilan deneyler sonucunda, diger kanserojen maddelerle birlikte alindiginda, karaciger kanserinin ortaya çikmasinda, hizlandirici rolü oldugu konusunda ciddi kuskular vardir. Biberden agzimiz yanica çogumuz hemen su içeriz ve bir ise yaramadigini görürüz. Peki nasil oluyor da, biberin yakici tesirini su gideremiyor? Sebebi basit, yag ve su kesinlikle birbirlerine karismaz. Biberlerin yakicilik veren maddesi yagli oldugu için, ne kadar su içerseniz için onunla birlesmez. En iyi metot ekmek yemektir. Ekmek bu yagi absorbe eder ve mideye tasir. Bir diger etkili yol da süt içmektir. Sütün içindeki kasein maddesi bir deterjan görevini üstlenir, biberin yagi ile karisarak agzi temizler. Bu da yeterli degilse raki içilmesi önerilir. Raki da diger alkol içeren sivilar gibi yagi çözer ve sorunu giderir, ama sonuçlari ertesi sabah ortaya çikacak baska sorunlar getirir. PASLANMAZ ÇELİK NEDEN PASLANMAZ? Çelik ile demir arasinda çok az bir fark vardir. Saf demir bir bakir kadar yumusaktir. Onun içine yüzde 2'ye kadar karbon katilmasi ile inanilmaz bir mukavemet, sertlik ve mekanik özellikler elde edilir ki, adi artik çeliktir. Demirin bol olmasi, kolay ve ucuz elde edilmesi nedeniyle çeligin de kullanimi çok yaygindir. Ancak çelikte de, demirde olan bir zayif nokta vardir. Paslanma, diger bir deyisle oksidasyon. Günlük hayatimizda kullanilan esyalarin paslanmasi sonucu her yil dünyada milyonlarca dolar bosa gitmektedir. Bu kaybin büyük bir kismi demir ve çeligin paslanmasindan dolayidir. Paslanmayi kisaca demirin havadaki oksijen ile birlesmesi olarak tanimlayabiliriz. Aslinda bu elektro kimyasal bir reaksiyondur. Bu nedenle malzemenin bir yerinde baslayan paslanma boyanin altindan geçerek diger bir yerde ortaya çikabilir. Sadece demir ve çelik degil diger metaller de paslanir. Örnegin, alüminyum, prinç, bronz gibi. Ancak onlarda malzeme ile oksijenin birlesmesinden olusan çok ince tabaka, daha olusur olusmaz malzemenin hava ile temasini keserek koruyucu bir rol oynar, paslanmanin ilerlemesini önler. Bu tabaka o kadar incedir ki, malzemenin rengi hemen hemen degismez. Demirdeki paslanmanin özelligi onun ve oksijen atomlarinin boyutlarindaki büyük farktan dolayi yüzeyde saglam bir birlesme olamamasi, paslanmanin malzemenin içine nüfuz etmesi, sadece görüntü degil mukavemetin de bozulmasidir. Paslanmada havadaki nemin de etkisi büyüktür. Reaksiyondaki su miktari pasin rengini de belirler. Bu nedenle pasin rengi siyah veya çok koyu kahverengi olabildigi gibi sarimtirak da olabilir. Paslanmanin hizini artiran faktörlerden bir digeri de tuzdur. O da bu elektro-kimyasal reaksiyonun hizini arttirir. Kisin kar nedeni ile yollarina tuz dökülen yerler ve deniz kenarlarinda paslanma daha hizli olur. Paslanmaz çelikten önce, paslanmayi önlemek için malzeme boyaniyor veya galvaniz kaplaniyordu. Bu çözümler de özellikle saglik ve gida sektöründe baska sorunlar yaratiyordu. Ilk paslanmaz çeligi Harry Brearley, 1913 yilinda tesadüfen kesfetti. Tüfek namlulari için çesitli metalleri birlestirerek deneyler yaparken bazilarinin paslanmaya karsi dirençli olduklarini gördü. Her büyük bulusta oldugu gibi, o da bunu sanayicilere kabul ettirebilmek için uzun bir ugras verdi. Krom gibi bazi metaller, atom boyutlarinin birbirine yakin olmasindan dolayi oksijenle çok kolay ve süratli birlesirler. Kalinligi birkaç atom olacak kadar çok ince ama çok saglam bir tabaka olustururlar. Baska reaksiyon olmaz. Bu tabaka zedelense bile tekrar olusur. Krom belli bir oranda çelige katilirsa yine ayni olay olur, çelik artik paslanmaz. Paslanmaz çeligin içinde yüzde 10-30 krom vardir. Bu orana ve eklenecek nikel, titanyum, aliminyum, bakir, sülfür, fosfor ve benzeri elemanlara bagli olarak kullanim yeri degisir. SİLAH SUSTURUCULARI NASIL ÇALIŞIR ? Filmlerde görmüssünüzdür. Aslinda kulaklara zarar verebilecek kadar yüksek olan silah sesi, silahin ucuna takilan boru gibi çok basit bir madeni parça ile neredeyse isitilemeyecek kadar, çok düsük bir seviyeye indirilebilmektedir. Gerçekten de susturucular silahin sesini çok aza indirirler ve de çok basit bir prensibe göre çalisirlar. Bir balon düsünün, bu balonu igne ile patlattiginizda yüksek bir ses çikar. Alt tarafi balonun içindeki basinçli havayi bosaltmissinizdir. Halbuki balonun agzini çok az açarak basinçli havanin yavasça bosalmasini saglarsaniz, çok az bir ses çikar. Bir diger örnek de sarap siseleridir. Köpüklü sarap veya sampanya siselerinin mantarlari çikartildiginda çok yüksek bir ses çikmasina ragmen, normal bir sarabin mantari çikartildiginda az bir ses çikar. Çünkü sampanya sisesinde mantarin arkasinda sikistirilmis basinçli gaz bulunmaktadir. Her iki örnekte de görüldügü gibi, kapali bir yerde sikistirilmis bir gaz aniden küçük bir delikten saliniverirse, ortaya bir patlama sesi çikmaktadir. Gazin basinci fonksiyonel olarak size gerekli oldugu için, bu sesi azaltmanin tek yolu bosalan gazin tek bir delikten degil de, daha büyük bir delikten bosalmasini saglamaktir. Iste silah susturucularinin arkasinda yatan temel fikir budur. Kursunu silahtan atabilmek için, kursunun arkasindaki barut ateslenir. Ateslenen barut çok yüksek basinçli ve hacimli bir sicak gaz ortaya çikarir. Bu gazin basinci kursunu namluya dogru iter. Kursun mermiden çiktiginda, bir sisenin mantarinin çekilip çikarildiginda olusan sese benzer bir olay olur. Kursunun arkasindaki yaklasik santimetrekarede 200 kilogram olan basinç, sampanyanin mantarinin patlatilmasinda oldugu gibi, kursunun mermiyi terk etmesiyle birlikte yüksek bir ses çikmasina yol açar. Namlunun ucuna vidalanan ve üzerinde delikler bulunan susturucunun hacmi, namludan 20-30 kat daha fazladir. Kursunun arkasindaki sikistirilmis, basinçli sicak gaz aninda buraya bosalir ve basinci yaklasik santimetrekarede 15 kilograma kadar düser. Kursun da namludan çikarken arkasinda sampanya örneginde oldugu gibi basinçli gaz olmadigindan, normal bir sarap sisesi mantari çikariliyormus gibi, çok az bir ses çikarir. YALAN MAKİNESİ NASIL ÇALIŞIR ? Televizyondan veya gazetelerden, bizde pek olmasa da AB D'de polis sorgulamalarinda gerektiginde bir sanigin yalan makinesine baglanarak, dogruyu söyleyip söylemediginin kontrol edildigini görmüs veya okumussunuzdur. Hatta ABD'de FBI veya CIA gibi çok önemli devlet görevlerine alinmaya aday memurlara da bu test uygulanmaktadir. Tolygraph' denilen bir alet ile saniga 4-6 adet sensör baglanir. Bu sensörlerden gelen çesitli sinyaller, dönmekte olan bir kagidin üzerine grafik olarak kaydedilir. Bu sensörlerle sanigin, • Nefes alis hizi. • Nabzi. • Kan basinci (tansiyonu). • Terleme miktari. kayda alinir. Bazi yalan makinelerinde kol ve bacak hareketleri de kaydedilir. Yalan makinesi testi basladiginda, saniga önce 3 veya 4 basit soru sorulur. Bu sekilde sanigin verdigi sinyallerin düzeni ögrenilir. Daha sonra gerçek sorular sorulmaya baslanilir ve sinyaller kayda alinmaya devam edilir. Test süresince ve sonrasinda bir uzman grafikleri sürekli. kontrol altinda tutarak, hangi sorularda sinyallerin degistigini tespit eder. Kalp atisinin hizinin artmasi, tansiyonun yükselmesi ve terleme genellikle yalan söylemenin belirtileridir. Iyi egitilmis bir uzman grafiklere bakinca nerede yalan söylendigini derhal anlayabilir. Her seye ragmen, insanlarin sorulari yorumlamalari ve tepkileri farkli oldugundan, yalan söylerken farkli davranabildikle-rinden, bu test mükemmele ulasmis degildir, bazen yaniltici olabilir ve kesin delil kabul edilmez. NEDEN HAPŞIRIYORUZ? Hapsirma, ani, irade disi, sesli bir sekilde agizdan ve burundan nefes vermektir. Hapsirma burun kanallarindaki sinirlerin uyarilmasi sonucu olusan psikolojik bir reaksiyondur. Aslinda burnumuz nefes almamizda çok önemli bir görev yapar. Hava onun dar kanallarindan türbülans olusturarak geçerken hem isisi ayarlanir, hem de içindeki toz burada filtre edilir. Buradaki sinirlerin uyarilmasinin nedenleri degisiktir. En çok alerjik etkilenmedir ama toz, duman, parfümler hatta aniden isiga bakma gibi baska birçok nedenleri daha vardir. Hapsirmadan önce sanki bir yerimiz isirilmis gibi sinir uçlarinin ikaz göndermesi sonucu, burnumuzdan önce bir salgi gelir. Biz bunun pek farkina varamayiz. Bu salginin ardindan beyine giden ikaz neticesinde bas ve boynumuzdaki kaslar uyarilarak ani nefes bosanmasi olayi yasanir. Ses tellerinin oldugu bölüm önce kapanir ve buradaki havanin basinci iyice yükselir. Sonra aniden açilarak hava yüksek bir sesle disari verilir. Tabii beraberinde burnumuzdaki toz gibi yabanci maddeler ve soguk alginligi yaratan mikroplar da. Ancak tip bilimi hapsirma ile yayilan mikroplarin, elle yayilanlardan çok daha az oldugunu saptamis bulunmaktadir. Uyku sirasinda özellikle rüya safhasinda sinir sisteminin bazi elemanlari kapali oldugundan normal sartlarda hapsirma olmaz. Uyari çok kuvvetli ise olabilir ama aninda uyanilir. Ancak bu beyin tarafindan tehlike olarak algilanmaz. Uyurken ayagini gidikladigimiz kisinin ayagini çekip, arkasini dönüp, uyumaga devam etmesi gibi. Hapsirma refleksinin detaylari tam bilinmese de kesin olarak bilinen bir sey var. Hapsirirken gözlerinizi açik tutamazsiniz. Bunu bilim insanlari vücudumuzda bir aci veya agri duydugumuzda gözlerimizi kapatmamiza bagliyor. Kibarlik olsun diye hapsirigi tutmaya çalismak ise kesinlikle tavsiye edilmiyor. Günes isigi ile karsilasinca hapsirmanin genetik oldugu ileri sürülüyor. Dünya nüfusunun en az yüzde 18'i bu hassasiyete sahip. Hapsirma sayisinin da genlerle nakledildigini ileri süren bilim insanlari var. Bazi ailelerde üç kere hapsirilirken, bazilarinda sekizincide duruyormus. Insanlara hapsirdiktan sonra 'çok yasa' deme adetinin kökeni Hiristiyanlarin 'God bless you' yani 'Tanri seni takdis etsin' veya Tanrinin hayir duasi üzerinde olsun' cümlesine dayanmaktadir. Altinci yüzyilda hapsiranlara vücutlarindaki seytani attiklari için tebrik anlaminda söylenen bu söz büyük veba salgini baslayinca Papa tarafindan söylenmesi zorunlu kilindi ve kanunlastirildi. NEDEN HIÇKIRIRIZ? Akcigerlerimiz kaburgalarimizin içinde birer torba gibi dururlar. Nefes aldigimizda bu torbalar içerlerine alabildikleri kadar hava alarak siserler. Gögsümüzü karnimizdan ayiran ve akcigerlerimizin altina bitisik büyük bir kas olan diyafram, büzüserek cigerlerimizin genislemesini saglar, nefes almamiza yardimci olur. Süratli yemek yenildiginde, yutkunma neticesinde yemek ile birlikte bir miktar da hava alinir. Hiçkirik, yiyecegin yüzeyine yapisarak sindirim sistemine giren bu havayi atmak için sistemin gösterdigi bir tepkidir. Diyafram süratle büzüserek, çok ani ve hizli nefes almamizi saglar. Bu arada bogazimizin üst tarafinda, ses tellerimizin bulundugu kisimda bir kapanma olur ve buradan geçen hava bir an bloke edilir. Bu da 'hick' seklinde bir sesin çikmasina neden olur. Midedeki bir olayla diyaframin iliskisi, bu iki organdaki sinirlerin birbirine çok yakin hatta iç içe geçmis olmalarindandir. Bu nedenle en çok yemekten sonra hickiririz. Sindirim islemi bittikten sonra hiçkirik olmaz. Hiçkirigi önlemek için çok çesitli öneriler vardir. Bas asagi durmak, yavas yavas su içmek, kollan yukarida tutmak, nefesi tutmak, ileride bir noktaya bakarak derin nefes almak, buzlu su içmek, nefesi tutarak üç kere yutkunmak, nane yutmak, parmagi kulaga bastirarak su içmek ve korkutmak gibi. Bunlardan korkutarak insani sok etmek, dolayisiyla sinir sistemini etkilemek, derin nefes alarak diyaframin mideyi itmesini saglamak ve de kandaki düsük karbondioksit seviyesinin hiçkirigin olusumunu hizlandirdigi bilindiginden nefesi tutmak en mantikli önlemlerdir. Aslinda ise bu önlemlerin hiçbirine gerek yoktur. Hiçkiriklar yaklasik 5 saniyede bir olur ve genellikle bir dakikadan fazla sürmezler. Siz önlemlerle ugrasirken, o zaten kendi kendine kesilir. Hiçkirigi kesmek için kabul edilen genel görüs hiçbir önlemin hiçkirigi kesmedigidir. Ancak aylarca süren istisnai durumlarda, muhakkak tibbi müdahale gerekir, hatta bu durumlarda sinirler üzerinde operasyon yapilmasi bile gündeme gelebilir. Çok miktarda biber yemek gibi kimyasal yanmalarin, enfeksiyonlarin ve ülser gibi hastaliklarin da hiçkirigi meydana getirebilecekleri ileri sürülüyor. Hiçkirik süresince bir sey yememekte ve içmemekte fayda vardir, çünkü bu sirada tekrar fazla hava alinabilir. Hiçkirigi önlemek için en iyisi yemegi yavas yiyin, çok miktarda yemeyin, yemek yerken karbonatli içki içmeyin, yemege konsantre olun, çok konusmayin ve gülmeyin. Yemege sayginiz ne kadar artarsa, hiçkirik o kadar azalir. 24 AYAR ALTIN NE DEMEKTİR ? Bizde altinin safligini gösterme ölçüsü olarak genellikle 'ayar' kelimesi kullanilir, ama uluslararasi piyasada kullanilan kelime 'kirat'tir. 'Kirat' hem altinin, hem de elmas ve diger kiymetli taslarin ölçümünde kullanilan bir birimdir. Elmas ve degerli taslan ölçmede kullanilan 'kirat'in bir birimi 200 miligrama (0,200 gram) esittir. Yani 20 gramlik bir elmasiniz varsa, bu 100 kiratlik bir elmastir. Dogada bulunan elmasin büyüklügü çok seyrek olarak bir santimetrenin üzerindedir. Bugüne kadar bulunan en büyük elmas 3.106 kiratlik 'Culli-an'dir. Bundan 530 ve 517 kiratlik iki büyük ve 100 küçük elmas islenmistir. Altinda kullanilan 'kirat' veya 'ayar' ise altinin safligini gösterir. 24 kirat (ayar) altin, içinde karisik baska bir metal olmayan yüzde yüz saf altindir. Tamamen saf altin çok yumusak oldugundan genellikle bakir veya gümüs ile karistirilir. Her bir kirat (ayar) altinin tümünün 24'de biridir. Örnegin bir bilezigin 24'de 18'i altin, 24'de 6'si da gümüsten yapilmissa, o bilezik 18 kirat (ayar) altindir. Altini ölçmede kullanilan bu komik sistem, yaklasik bin yil evvelki Almanlarin Mark isimli bir altin parasindan kaynaklanmaktadir. Tamamen saf altindan yapilan bu para 4,8 gramdi ve elmas ölçü biriminde agirligina göre 24 kirat ediyordu. Sonradan içine baska maddeler karistirildikça içindeki altin miktarina bagli olarak kirat ölçüsü düsürüldü. Altin beyaz, kirmizi, sari gibi çesitli renklerde begenimize sunulur. Altin, bakir ile karistirilmissa 'kirmizi altin', gümüs ile karistirilmissa 'sari altin', nikel veya platin gibi metaller içeriyorsa 'beyaz altin' adi verilir. BOZUK PARALARIN KENARLARI NEDEN TIRTIRLIDIR? Özellikle kagit para devrinden önce, alisveriste kullanilan paralar altin ve gümüs içeriyorlardi. Her devirde oldugu gibi, o devirde de bulunan bazi düzenbazlar, bu paralari kenarlarindan kaziyarak, çok az miktarda da olsa, bu degerli madenleri biriktiriyor, parayi da tekrar kullanabiliyorlardi. O devirlerde tüccarlar, parayi tartiyorlar ve agirligi eksikse kabul etmiyorlardi. Tabii, para da elinizde kaliyordu. Antik para kataloglarinda dikkat ederseniz, paralarin büyük bir kisminin tam yuvarlak olmadigini görürsünüz. Bu sorunu çözmek ve halki eksik paraya karsi korumak için bozuk paralarin kenarlari tirtilli yapilmaya baslandi. Bu tirtillar sayesinde paranin kenarinin kazindigi hemen belli oluyordu ve kenari kazinmis parayi kimse almiyordu. Bu adet günümüze kadar devam etti. Artik içinde degerli bir maden bulunmamasina ragmen, bozuk paralarimizin kenarlarinda ya tirtil ya da bir yazi vardir. Günümüzde madeni paralar 'bozukluk' veya 'ufaklik' adi altinda sadece küsuratlari ödemede kullaniliyor. Bozuk paralar da para olma niteliklerini kanundan almalarina ragmen, kullanilmalarinda bazi sinirlamalar vardir. Gerek kagit, gerekse madeni para olsun, her ikisiyle de yapilan ödemeleri kabul etmemek mümkün degildir. Buna 'Kanuni Tedavül Mecburiyeti' denilir ki, kagit paralarda bu mecburiyet sinirsizdir. Ödenen miktar ne kadar büyük olursa olsun, bunu karsi taraf kabul etmek mecburiyetindedir. Madeni paralarin ise mecburiyeti sinirlidir. En çok üzerlerinde yazan degerin 50 katini tamamen bozuk para ile ödeyebilirsiniz. Örnegin 50 bin liraliklarla, 2,5 milyona kadar ödemelerinizi yapabilirsiniz ama daha fazlasini da bozuk para ile ödeme isteginizi karsi taraf kabul etmeyebilir. Kagit paralarin Merkez Bankasi tarafindan basildigi bilinir de, madeni paralari Maliye Bakanligi'nin çikardigi pek bilinmez. Madeni paralarin toplam para stoku içindeki orani da yaklasik yüzde l civarindadir. Hiç dikkat ettiniz mi? Insan yüzleri kagit paralarda önden, madeni paralarda ise yandandir. Madeni paralarda yer çok küçük oldugundan, kabartma teknigi ile bir yüzün tam detayini vermek mümkün olamamaktadir. Yandan bir profil kisiyi daha iyi taninir kilmaktadir. AYLARIN GÜNLERİ NEDEN FARKLIDIR? Romalilar milattan 758 yil önce 10 aylik takvim uygulamasina basladilar. Bu ilk orijinal Roma takviminde aylar, gündüz ve gecenin esit oldugu, binlerce yildir hayatin baslangiç zamani olarak kabul edilen Mart ayindan baslamak üzere, Martius (Mart), Aprilis (Nisan), Maius (Mayis), Junius (Haziran), Quin-tilis (Temmuz), Sextilis (Agustos), September (Eylül), October (Ekim), November (Kasim) ve December (Aralik) idi. Bu ay adlarindan Quintilis'den (Temmuz), December'a (Aralik) kadar olanlar, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 rakamlarinin Roma'li-larca telaffuz edilis sekliydi yani, Mart baslangiçli takvime göre bu aylar yilin 5'inci, 6'nci, 7'nci, 8'inci, 9'uncu, ve 10'uncu aylariydilar. Bu 10 aylik takvim geride hesaba katilmamis daha 60 gün birakiyordu. 35 Yedek olarak birakilan bu 60 gün sorun yaratinca, Janarius (Ocak) ve Februarius (Subat) adlari ile iki ay daha eklenerek takvim tamamlandi. Yani yilin ilk ayi Martius (Mart), son ayi ise Februarius (Subat) oldu. Asirlar sonra milattan 46 yil önce Roma Imparatoru Julius Caesar (Sezar), muhtemelen politik sebeplerden takvimde bazi degisiklikler yapti. On bir ayi 30 ve 31 gün olarak iki sekilde düzenledi, yilin son ayi olan Subat'a 29 gün verdi, her dört senede bir Subat'a bir gün ilavesini kabul etti. Ancak sonra nedendir bilinmez Janairus'u (Ocak) yilin ilk ayi olarak ilan etti. Böyle olunca da, her 4 yilda bir eklenecek bir günün, yeni durumda yilin ikinci ayi konumuna gelmesine ragmen Februarius'a (Subat) eklenilmesine devam edildi. Julius Caesar'in beklenmeyen ölümünden (Sen de mi Brütüs olayi!) sonra, Romalilar bu çok sevdikleri imparatorlarinin anisina Quintilis (Temmuz) ayinin ismini July olarak degistirdiler. Ondan sora tahta çikanlardan, Augustus kendi serefine, Sex-tilis (Agustos) ayinin adini kendi ismi ile degistirerek, bu aya August adini verdi. Ama ortaya baska bir sorun çikmisti. Sezar'm ayi 31 gün, Augustus'un ayi ise 30 gün çekiyordu. Sorunu yine imparatorun kendisi çözdü ve zaten 29 gün olan Su-bat'tan bir gün daha alarak Agutos'a ekleyiverdi. Böylece iki ay da esitlenmis oldu. îste size takvimin, niçin 12 ay oldugunun, aylarin isimlerinin nasil kondugunun ve niçin farkli sayida günlerden meydana geldiklerinin, dört sene sonra eklenecek artik günün niçin yilin sonuncu degil de, alakasiz bir sekilde ikinci ayina eklendiginin küçük bir hikayesi. Özellikle ortaçagda takvimler üzerinde o kadar oynanmistir ki, yapilan bilimsel hesaplamalara göre, Isa'nin bugün kabul edilen Milattan, yani Isa'nin dogumundan yaklasik 6 yil önce dogdugu, 36 yil yasayip Milattan sonra 30 yilinda öldügü ileri sürülmektedir. ESKİ İNSANLAR TUVALETLERİNİ NASIL YAPIYORLARDI ? Insanlar tarihlerinde çok uzun bir süre tuvalet kullanmadilar. Baslangiçta hayvanlar nasil yapiyorlarsa, onlar da öyle yaptilar. Islerini en yakin çalinin dibinde veya bir irmak kenarinda görebiliyorlardi. Ancak toplumlar gelistikçe, köyler, kasabalar ortaya çiktikça tuvalet ihtiyacini karsilamak için daha uzak mesafelere gitme zorunlulugu dogdu. Ayrica açikta birakilan atiklarin yarattigi kötü koku ve hastalik tehlikeleri de insanlarda bu konuda bazi önlemler almanin zamaninin geldigi bilincini olusturdu. Binlerce yil önce Sümerler, Misirlilar ve Hindistan'da yasayanlar oturakta oturup, ihtiyaçlarini giderdikten sonra oturaga düsenleri uzakta bir yerlere döküyorlardi. Iki bin yil önce ise Romalilar ilk basit tuvaleti kullanmaya basladilar. Atiklar oturduklari deligin içine düsüyor, deligin altindan akan su onlari uzaga tasiyordu. Çiftçilerin, açik arazide çalisanlarin ise zaten böyle bir dertleri yoktu. Tarlanin bir kösesine çukur kaziyor, çukur yeterince dolunca, toprakla dolduruyor ve baska bir çukur kaziyorlardi. Geceleri ise yataklarinin altinda bir lazimlik bulunduruyorlardi. Ortaçagda kale ve satolarda atik bir delik vasitasi ile binanin etrafindaki su birikintisine düsürülüyordu. Bir yere tuvaletini yapip, onu bir tanktan gelen su ile sürükleyip, uygun bir yere birakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth zamaninda, 1589 yilinda John Harrington'dan geldi. Ancak o zamanlar Ingiltere'deki evlerde ne böyle bir tanki dolduracak, ne de atigi alip götürecek su sistemi vardi. Günümüzdekilere benzer bir tuvalet ancak iki yüzyil sonra 1778'de Ingiltere'de bir saat yapimcisi olan Alexander Cum-ming tarafindan tasarlandi ve Joseph Bramah tarafindan gelistirildi. Tuvaletlerden evlere yayilan kötü koku ise 1849 yilinda Stephen Green'in 'U' seklinde bir boruyu tuvaletin çikisina monte etmesi ile son buldu. Tuvaletlerin ve günümüzde lavabolarin da altinda bulunan bu 'U' seklindeki boruda her zaman bir miktar su kalir ve kokunun olusmasini önler. Tabii o zamanlar tuvaletler dökme demirden yapiliyordu. Sonra düzgün yüzeylerinin temizlenme kolayligi bakimindan seramik tuvaletler üretilmeye baslanildi. 1888 yilinda ise tuvaletlere zinciri çekilince suyu akan klozetler ilave edildi. Bizde tuvaletler için hela, kenef, ayakyolu, WC., 00, yüznu-mara gibi birçok isim kullanilir. 'WC.' Ingilizce ismindeki 'Wa-ter Closet'in bas harfleridir. Yüznumaranin hikayesi ise degisik. Eskiden Fransa'da otellerde tuvaletler koridorlarin uçlarmdaydi. Odalarin her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasiz demisler ve '00' diye isaretlemislerdi. Fransizca'daki 'numarasiz' kelimesi ile ' 100 numara' kelimesi hemen hemen ayni telaffuz edildiginden, bizde Fransizcasi biraz kit birinin tercüme hatasi sonucu'yüznumara'olarak yerlesmistir. NİÇİN TESBİH ÇEKİYORUZ ? Boncuk, kemik, tas gibi küçük parçalarin bir ipe dizilmesi insanlik tarihi kadar eskidir. Ilk insanlar avladiklari avin parçalarini ip benzeri seylere dizer, bir sonraki avda basari getirmesi için üzerlerine takarlardi. Daha sonralari bu tip takilar kötülüklerden ve düsmanlardan korumasi için savaslarda da takilmaya baslandi. Bugün bile bazi taslarin özel ugurlar getirdiklerine inananlar vardir. Boncuklarin dini amaçla ve dualari saymada kullanilmasina ilk olarak Hindistan'da, Hindu inanisinda rastlaniyor. Tespihin atalari Hindistan'dan doguya, sonra Ortadogu'ya, en sonunda da Avrupa'ya yayiliyor. Tespihin kullanis amaci Müslümanlik, Hiristiyanlik (Katolik), Hinduizm ve Budizm'de ayni olup hepsinde de dualari ve dualar arasi bölümleri saymada kullanilir. Tespihin Islam dünyasinda ne zamandan beri kullanildigi kesin olarak belli degildir. Hz. Muhammed'in tespih tasidigina dair bir kayit yoktur. Hatta belki Osman Gazi, belki de Fatih Sultan Mehmet'de tespih kullanmadilar. Arsivlerde tespih ile ilgili bilgilere ancak 16. yüzyilin sonlarina dogru rastlanmaktadir. Ne var ki, Hz. Muhammed zamaninda namaz ve dua sirasinda hurma çekirdegi veya çakil tasi kullanildigi bazi hadislerden anlasilmaktadir. Islam'da Peygamber'in namaz kilarken sünneti olan 'Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahüekber' kelimelerini 33'er defa tekrarlamanin hangi tarihte baslayip, yayildigi da bilinmiyor. Yüce Yaratici'ya 99 ayri isim veren Islami anlayis, onu anarken, her isim için bir isaret olmak üzere ipe dizdigi bu 99 taneli seye de 'tespih' adini vermistir. Çesitli malzemelerden yapilan tespihteki tane sayisi 33, 99, 500 veya 1000 olabilir. 500 ve 1000'lik tespihler daha ziyade tekkeler ve dergahlarda zikr için kullanilirlardi. Tekke seyhleri, hastalari veya bir muradi olanlari, iyilesmeleri veya muratlarinin olmasi için bu tespihlerin içinden geçirirlerdi. Tespih çekmek, tespih tanelerini birer birer isaret parmagi ile bas parmak arasindan geçirmektir. Ancak günümüzde tespihi bir oyuncak veya el aliskanligi olarak kullananlara, sallayarak veya çesitli figürler meydana getirerek dolasanlara, hatta tuttuklari futbol takiminin renklerine göre yapilmis tespihleri çekenlere sikça rastlanmaktadir. Aslinda tespih çekmek din adamlarina özgü bir davranismis gibi algilanir ama halk arasinda da neredeyse bir aliskanlik haline gelmistir. Tespih çekmenin daha çok kirsal kesimlerde yaygin olmasinin nedeninin tespihin bos elleri mesgul edebilme özelligi oldugu ileri sürülüyor. Sicak aylan tarimsal çalisma ile geçiren, sürekli ellerini kullanmaya alismis kisilerin kis aylarinda bu boslugu tespihle doldurduklarina inaniliyor. Günümüz biliminin tespih çekme aliskanligina bakis açisi biraz degisik. Bilim insanlari, beynimizin, çalisma yasaminin güçlükleriyle, sorunlar, endiseler ve korkularla sürekli baski altinda tutuldugunu, bunun sonucunda sinir hücrelerinin asiri yorulup yiprandigini ve beynimizi rahatlatmak, onu özgür birakmak, dikkatimizi baska tarafa yöneltmek için tespih çekmenin çok etkili ve faydali oldugunu söylüyorlar. ŞEHİR İSİMLERİ NERDEN GELİYOR ? Van Van’i Asur kraliçesi Semiramis kurdu. Bundan dolayi sehre “Sahmirankent” adi verildi. Daha sonra Persler döneminde buraya Van adinda bir vali geldi ve sehri bayindir hale getirdiginden sehre onun adi verildi. Yozgat yozgat isminin kaynagina iliskin degisik söylentiler vardir. yozgat sürü veya otlak kent anlamina gelir. bozok yaylasi eskiden beri hayvanciligin gelismesinde önemli yer tutmustur. yozkent, sürüleri bol olan sehir anlamina gelmektedir. daha sonra bu ismin yozgat olarak degisiklige ugradigi ileri sürülmektedir. yozgat adi yabanci tarih kitaplarinda "uskat, juskat, yougat, yüz-kat, yozhourt" seklinde geçer. bir söylentiye göre; yozgat sözcügünün asli "yüzü yoz" (koyun sürüsü memleketi) oldugundan "yozkent" veya rakimin yüksek olusundan dolayi da "yüz-kat"tir. cumhuriyet döneminde tbmm birinci dönem milletvekillerinden süleyman sirri içöz'ün 4 kasim 1922 tarihli teklifi üzerine bozok ismi kaldirilarak 1923 senesinde itibaren ilin adi yozgat olmustur. Usak Çocuk veya genç adinin halk dilinden söylenisidir. Bazi rivayetlere göre ise usak (ayinla söylenisi) kelimesinin asik kelimesinden geldigi söylenmistir. Urfa Eski adi “Orhoe veya Orhai”dir. Dah sonra Araplar tarafindan “R”ya çevrilmistir. Bir diger rivayete göre ise FORUM KURALLARINA GÖRE SIYASET YASAKTIRçeden gelmekte olup R yani günes demektir. Sehir Babil hükümdari Ramis-Nemrut tarafindan kuruldu. Tekirdag Adini, kiyi boyunca uzanan Tekirdaglarindan almistir. Tokat Eski adi “Komana Pontika”idi. Tokat adinin Pontika adinin halk arasindan degismis seklidir. Trabzon “Trapezus” sözcügünden gelir. Anlami dörtköse’dir. Tunceli Burada bazi maden yataklarinin bulunmasindan dolayi sehre Tunceli adi verilmistir. Yani tunçülkesi demektir. Sakarya Adini sinirlari içinden geçen Sakarya nehrinden alir Samsun Eski adi “Amisos”dur. Samsun ismi bu kelimenin halk arasindan degistirilmesidir. Sivas Adinin nereden geldigi konusunda her hangi bir kayda rastlanmamistir. Siirt Siirt adinin Keldani aslindan geldigi ve sehir anlamina geldigi söylenir. Diger bir ravayete göre ise Sert kelimesinin bozulmus seklidir. Rize Kafkas kökenli bir kelime oldugu sanilmaktadir. Ordu Eski adi “Kotyora”dir. Halk tarafindan bu isim degisiklige ugramistir. Nigde Ilkçagda bölgede Nagdoslular adli bir kavim yasadigindan bu sehre isimlerini vermisler. Arap kaynaklari sehre “Nekide veya Nikde” demislerdir. Halk ise sehre Nigde adini vermistir. Nevsehir Onsekizinci yüzyila kadar sehir bir köydü ve adi “Muskara” idi. Daha sonra Nevsehirli Damat Ibrahim Pasa köyünü gelistirdi ve yeni sehir anlaminda Nevsehir adini verdi. Malatya Hititler döneminde buranin adi “Meliddu”dur. Halk tarafindan Malatya olarak degismistir. Manisa Yunanca Magnesya’dan gelmistir. Türkler burayi alinca Manisa olarak sehrin ismini degistirdiler. Mardin Mardin adi Süryanice’de Marde’den geldigi rivayet edilir. Romalilar “Maride” Araplar ise “Mardin” adini vermislerdir. Diger bir rivayet göre ise FORUM KURALLARINA GÖRE SIYASET YASAKTIRçedeki Mer-din yani erkek, yigit –görmek kelimesinden geldigi söylenmistir. Mugla Eski adi “Mobolla”’dir. Türkler buraya daha sonra Mugla demislerdir. Mus Bir rivayete göre süryanice’deki suyu bol anlamina glene Musa’dan diger bir rivayete göre ise Sehrin kurucusu “Muset’den gelmistir Karaman Ilk ismi Laranda’dir. Selçuklu ve Osmanlilarda ki ismi Larende idi. Karamanogullarinin baskenti oldugundan buraya daha sonra Karaman adi verildi. Kahramanmaras Asil adi Markasi’dir. Halk dilinde Maras olarak degismistir. Kurtulus savasinda Fransizlara karsi sehirlerini kahramanca savunduklarindan meclis tarafindan ll Subat 1922’de kahraman ünvani verildi. Kars MÖ: 130-127 yilinda buraya yerlesen Karsak oymagindan dolayi sehre kars adi verilmistir. Kars kelimesinin anlami ise deve ya da koyun yününden yapilan elbise veya sal kusagi anlamina gelir. Kastamonu Sehrin eski adi “Tumana”dir. Buraya daha sonra Gas-Gas isimli bir kavim yerlesti. Iste Kastamonu Gas ve Tuman’in birlesmesinden meydana gelmistir. Kayseri Romalilar Mazaka adli sehri alinca buraya Kaysarea adini verdiler. Yani Imparator sehri anlamina gelir. Daha sonra Kayseri olarak halk arasinda yayildi Kirsehir Kir ve Sehir kelimesinin birlesmesinden olusmustur. Kocaeli Orhan gazi döneminde bu bölgeyi feth eden Akçakoca isimli komutandan dolayi buraya Kocaeli denildi. Konya Isa’dan önce 47-50 ve 53 yillarinda Hiristiyan azizlerinden St. Paul burayi ziyaret etti ve sehir önemli bir dinsel merkez olarak gelisti. Bu nedenle Hiristiyanlar ona, “Isa’nin tasviri” anlamina gelen “ikonyum” adini verdiler. Abbasiler burayi alinca “Kuniye’ye” çevirdiler. Türkler bu ismi Konya olarak degistirdi. Kütahya Frigler buraya “Katyasiyum veya Katiation” adini vermislerdir. Daha sonra yöre halki buraya Kütahya demistir Istanbul MÖ. 658 yilinda Megara krali Byzas tarafindan kuruldugundan bu sehre kurucusundan dolayi Bizantion adi verilmistir. Roma imparatoro Marcus Avrelius döneminde imparatorun manevi babasinin adiyla “Antion” olarak anildi. Bizans Imparatoru Konstantin bu sehri yeniden kurunca buraya kendi adini verdi. Sehre “Konstantin veya Konstanpolis” adi verildi. Araplar “Kostantiniye, Romalilar Konstantinopolis” demislerdir. Daha sonra bu ismin kisaltilmis sekli olan “Stin-polis” deyimi kullanildi. Iste Istanbul bu “Stin-Polis” sehrinden türetildi. Türkler burayi alinca Müslüman sehir anlaminda “Islambol” adini verdiler. Fakat daha sonra Istanbul olarak degistirildi. Izmir Sehrin asil adi “Smyrna”dir. Izmir kelimesi smyrna’nin halk arasindaki kullanis seklidir. Homeros destanlarinda bu kent ismini Kibris Krali Kinyras’in kizi Smyra’dan alir ve tanriça Artemis Izmirli’dir. Kimi kaynaklara göre de, Izmir sehrini ilk kuran Hititler degil, Amazonlar’dir. (Hititler de buraya Navlühun adini vermislerdir. Gaziantep Sehrin eski adi Ayintab’dir. Kelime anlami, pinarin gözü demektir. Halk bunu Antep olarak degistirmistir. Halk Kurtulus savasinda Fransizlara karsi basarili bir savas verince 6 Subat 1921’de çikartilan bir yasayla Gazi ünvani verildi. Gümüshane Burada daha önceleri gümüs madenleri oldugundan, bu sehre Gümüshane denilmistir Edirne Romalilar döneminde imparator Hadrianus tarafindan kuruldugu için sehir “Hadrianopolis” dini alir. Hadrianus’un sehri anlamina gelen bu sözcük, sonradan degsimlere ugrayarak Edirne halini aldi. Elazig 1834 yilinda Mezra denilen yerde kuruldu.1862 yilinda buraya o siradaki padisah Abdülaziz’in onuruna “Mamuretülaziz” adi verildi. Bu ismi uzun bulan halk onu Elaziz olarak kisaltti. 1937 yilinda Elazig’a çevrildi. Erzincan Erzincan ovasindan adini alir. Ezirgan diye halk tarafindan söylenir. Buranin eski adi Eriza’dir. Erzurum Ardi Rum kelimesinden gelir. Yani Rum topragi demektir. Diger bir rivayete göre de Selçuklular buraya Erzen-Rum demislerdir. Erzen dari demektir. Sehir o zamanlar bir tahil ambari olarak kullanilmistir. Eskisehir Eski adi Doylaion’dur. 1080 yilinda Türkler burayi ele geçirdi. 1175 yilinda burasini Bizans geri aldi. Kiliçarslan bu sehri daha sonra geri alinca, ona “Bizim eski Sehrimiz” anlamina gelen Eski Sehir adini verdi. Diyarbakir Bakir ülkesi anlamina gelmektedir. Bu ismin kaynagi Diyar-i Bekir’dir. Bekir’in memleketi anlamina gelir. Bunun nedeni de Bekir b. Va’il adli Arap göçebe boyunun buraya yrlesmis olmasindan kaynaklanir. Diyarbakir’in eski adi Amid veya Amed’dir. Gelen veya bizim anlamina gelir. Dede Korkut kitabinda Amid’e Hamid de denilmistir. Denizli Deniz-ili kelimelerinin birlesmesinden olusmustur. Il eski Türkçe’de ülke, memleket anlamina gelir. Yani deniz memleketi denilir.Bir diger rivayete göre de kelimenin asli domuz-ili'dir. Bu da bölgede domuz çoklugundan kaynaklanmaktadir. Çanakkale Marmara ve Ege denizlerini birlestiren Bogaz’daki sehir ve kasabalarin en büyügü ve il merkezidir. Bogazin dogu kiyisinda ve en dar yerinde kurulmustur. Burada denizini sekli tipki bir çanagi andirir. Bugünkü ismini buradan alir. Çankiri Ilkçagda “Gangra” kalesinin eteginde kuruldu. Ismini Gangra kalesinden alan Çankiri’ya yakin zamana kadar Çangiri ve Çengiri deniliyordu. Çorum Rivayete göre Çogurum kelimesinden türetilmistir. Bu da bölgede zamaninda Rumlarin çogunlugu olusturmasindan kaynaklanmaktadir. BURSA Eski çaglardaki Bitinya bölgesinin baskentidir. Buraya kurucusu Bitinya krali Prusias’in adi verildi. (MÖ:ll.yüzyil) BURDUR Eski adi Askaniya’dir. Ismini yaninda kurulmus oldugu Burdur gölünden alir. BOLU Önceleri Bithynion Romalilar döneminde ise Claudiopolis adi verildi. Türkler burayi alinca Claudiopolis sözcügünü kisaltip sadece polis dediler. Daha sonra bu da halk dilinde degiserek Bolu oldu. BITLIS Kimi tarihçilere göre, “Bages” ya da “Pagis” sözcüklerinden türemistir. Kimilerine göre de Büyük Iskender’in komutani “Lis” ya da “Badlis” burada bir kale kurmus. Bitlis sözcügü bu komutanin isminden kaynaklaniyormus. BINGÖL Buradaki bir çok göllerden dolayi bu isim kendisine verildi. BILECIK Bizanslilar döneminde burada Bilekoma adli bir kale vardi. Osman bey burayi alinca bu adi Bilecik olarak adini verdi. BAYBURT Eldeki kaynaklara göre kasabanin ortaçagdaki adi “Paypert” ya da “Pepert” idi. Bayburt adi buradan gelmektedir. BALIKESIR Sehrin adinin eski hisar anlamina gelen Paleokastio’dan türedigi sanilmaktadir. Halk arasinda dolasan bir söylentiye göre de bali çok anlamina gelir. Çünkü Kesir Arapça’da çok anlamina gelmektedir AGRI Ismi sinirlari içindeki “Ararat” dagindan alir. Çok eski çaglarda yeryüzü korkunç bir su baskininina ugradi.(Nuh Tufani) Nuh peygamber bütün canilardan bir çifti alarak bir gemiye bindirdi. Gemi Cudi (Islam kaynaklarina göre) (Hristiyan kaynaklarina göre de Ararat – Agri) dagina kondu. Ararat, önce aran sonra da Agri adini aldi. AKSARAY Selçuklu Sultani Izzettin Kiliçarslan, sehirde cami, medrese, kümbetler ve büyük ve beyaz bir saray yaptirdi. Selir “Aksaray” adini iste bu beyaz saraydan aldi. AMASYA Amasya sehrini tarihçi Strabon’a göre Amazon karali Amasis kurdu ve ona Amasis kenti anlamina gelen “Amasesia” ismini verdi. AYDIN Ilk olarak Argoslar tarafindan kuruldu. Anadolu beylerinden Aydinoglu Mehmet bey’den aldi. Aydin, Mehmet beyin babasinin ismidir. ARTVIN Iskitler tarafindan kuruldu. Artvin sözü iskitçe’dir. ANTALYA MÖ ll.ci yüzyilda Bergama karali Attalos ll tarafindan kuruldu. Sehir önceleri ismini kurucusundan aldi ve Attaleia adiyla anildi. Daha sonra bu isim Adalia, Antalia ve en son Antalya sekline dönüstü. ANKARA Islam kaynaklarinda Ankara’nin adi Enguru olarak geçer. Kimilerine göre Ankara sözü Farsça “Üzüm” anlamina gelen Engür’den, ya da Yunanca’da Koruk anlamina gelen”Aguirada’dan türemistir. Bazilarina Hint-Avrupa dillerindeki “Egmek” anlamina gelen Ank ya da Sankskritçe de; “Kivrinti”,, anlamina gelen ankaba’dan veya Latince’den çengel anlamina gelen uncus’dan türedigi ileri sürülmektedir. Frig dilinde Ank “engebeli, karisik arazi anlamina gelir.” Sehrin diger isimleri; Ankyra, Ankura, Ankuria, Angur, Engürlü, Engürüye, Angare, Angera, Ancora, Ancora ve son olarak Ankara seklini almistir. ANTAKYA MÖ 300 yillarinda Makedonya Krali Seleukoz bu yörede Antakya’yi kurdu ve sehre babasinin ismi olan Antiokhia adini verdi. Zamanla büyüyen kent, baskent halini aldi. AFYONKARAHISAR Afyon türkülerinde sik sik “Hisar” sözcügü geçer. “Hisarin bedenleri çevirin gidenleri” Bu hisar sözcügünün Afyon türkülerinde sik sik yinelenmesi nedensiz degildir. Eski adi Akroenos olan sehri Selçuklular uzun süren bir kusatmadan sonra ele geçirdiler. “Hisar” kusatma anlamina gelir. Acilarla elde edilen yere “Karahisar” dediler ve orada, kara taslardan bir kale kurdular. Onaltinci yüzyilda bölgede afyon yetistirlmeye baslayinca, Karahisar’in basina bir de Afyon eklendi ve sehir “Afyonkarahisar” adini aldi. ADAPAZARI Bu ilimize Adapazarlilar kasaca Ada der. Çünkü Sakarya ve Çark suyu arasinda yer alan sehir, tipki bir adayi andirir. “Pazar sözüne gelince: Burasi onyedinci yüzyilda yörenin Pazar yeriydi. Iste, Adapazari bu iki sözcügün “Ada” ve “Pazar” sözcüklerinin birlesmesinden olustu. Adapazari, Sakarya ilimizin merkezidir. Dünya ülkelerinde en çok kullanilan atasözleri hangileri? Sis yelpaze ile dagitilmaz. JAPONYA Söhret kabiliyetin gölgesidir. INGILTERE Insan disi ile karsilanir, içi ile ugurlanir. MOGOLISTAN Altin atesle, kadin altinla, erkek kadinla imtihan edilir. U.S.A Ne kadar az yüksekten uçarsan, düstügün zaman o kadar az incinirsin. TIBET Dikenler arasinda güller yetisir. ALMAN Kadinlar gülebildikleri zaman gülerler, istedikleri zaman aglarlar. VENEZUELA Kadin gölge gibidir, kendisini takip edenden kaçar önünden gidenin arkasindan kosar. KONGO Evlenmeden evvel gözlerinizi dört açin. Evlendikten sonra yari yariya kapayin. PORTEKIZ Ask ile öksürük hiç bir zaman saklanamaz. AVUSTURALYA Mutluluk herkesin hayatindan bir kere geçer. VENEZUELA Insanlar yasadikça ihtiyarladiklarini sanirlar, halbuki yasamadikça ihtiyarlarlar. ISKOÇYA Hakiki sevgi ayrilikta unutulmaz. BELÇIKA Allahin gülü dikenli yarattigina hayret edeceginiz yerde, dikenler arasinda gül yarattigina hayret ediniz. ARABISTAN Biri öteki kadar zengin olunca, kardesler birbirlerini severler. UGANDA Evlilik bir kale gibidir. Disaridakiler oraya girmek için, içindekilerde disari çikmak için ugrasir dururlar. TAYLAND Yasini söyleyen kadin ya genç oldugu için kaybedecek birseyi yoktur, ya da yasli oldugundan kazanacak bir seyi yoktur. MALEZYA Sevmek keman çalmak gibidir, bilmeyen kötü sesler çikarir. BOLIVYA Çabuk gelen kötü sans, geç gelen iyi sanstan iyidir. ARNAVUTLUK Baskalarini azarlar gibi kendini azarla, kendini affeder gibi baskalarini affet. ÇIN Eski asklar yanmis, sönmüs kömür gibi gayet kolay alev alir. KOLOMBIYA Erkek yasini saklamaya, kadin ise saklamamaya basladigi zaman yaslanmistir. PERU Güzellik, tabiatin kadinlara verdigi ilk hediye, ayni zamanda geri aldigi ilk seydir. SILI Ömrümün sonuna kadar essege binmektense, bir yil ata binmek yegdir. HOLLANDA Yataga yattigim zaman, problemlerimi elbiselerimde birakirim. HOLLANDA Askin tokadi üzüm gibi tatlidir. MISIR Tasi delen suyun kuvveti degil, damlalarin sürekliligidir. BREZILYA Hiç bir mutfak iki kadini alacak kadar zengin degildir. SUDAN Üç tasinma bir yangina bedeldir. JAPON Nisan yagmuru Mayis çiçegi getirir. KANADA Bir yalan ne kadar hizli olursa olsun, hakikat onu yetisip geçer. KENYA Büyük acilar sessizdir. ITALYA Küçük üzüntüler konusurlar, büyük dertler dilsizdir. NIJERYA Birlesmek baslangiçtir, birligi sürdürmek gelismedir; birlikte çalismak basaridir. U.S.A Ilk karini sana Allah, Ikinci karini insanlar, üçüncüsünü ise seytan gönderir. JAPON Idealler yildizlar gibidir, onlari tutmak mümkün olmaz ama karanlik gecelerde yolumuza onlar rehberlik ederler. FRANSA Evinde huzurlu olmak istiyorsan esinin bütün istediklerini yap. NIJERYA Yalan dört nala gider, gerçek adim adim yürür, fakat gene de vaktinde yetisir. NORVEÇ Biri sizi bir kez aldatirsa suç onundur. Iki kez aldatirsa suç sizindir. ROMANYA Bir sekilde dogar, fakat binbir sekilde ölürüz. YUGOSLAVYA Hak yenir ama hazmedilmez. YUNAN Bir adam en çok sevgilisini, en iyi sekilde ailesini, en uzun da annesini sever. IRLANDA Agaç ne kadar yüksek olursa olsun, yapraklari yine de yere dökülür. ÇIN Küçük kazançlar servet getirir. JAMAIKA Eski sevgi paslanmaz. ISVEÇ Sogan her derde deva Binlerce yildan beri sogan ve sarimsak neredeyse tüm yemeklere katilan sifa verici birer sebze olarak kullanililiyor. Salatadan tutun, her çesit pisirme seklinde sogan yemeklerimizden eksik edilmiyor. Bilimsel olarak ispatlanmis bir gerçek de, soganin içindeki cystein maddesinin eczanelerde kuvvetli bir balgam sökücü olarak satilan ve doktorlar tarafindan reçete edilen mentopin ve asist gibi ilaçlarin ana maddesi ile aynidir. Vücudumuzda üretilen çok güçlü bir antioksidan olan GLUTATYON'un üretimi için soganin içinde bulunan cystein maddesinin sogan veya sarimsak yiyerek alinmasi gerekiyor. Çok kuvvetli bir antioksidan olan glutatyon, birçok hastaligin sebebi sayilan serbest radikalleri hücre içinde nötralize etmektedir. Dünyanin her yerinde soguk alginliginda, bronsitte ortaya çikan öksürügün giderilmesinde sogan, sifa verici olarak yeniyor. Çok eskiden beri üsütme, öksürük ve bronsit durumda ezilen bir sogana bir miktar su ve tatlandirici olarak da az miktarda bal katilarak ilaç olarak kullaniliyor. Ayrica böcek sokmalarinda olusan sisliklerin üzerine taze kesilmis sogan dilimleri konmasi halinde, sisligin giderilmesinde yardimci oluyor. Ayrica uyku düzenleyici olduguna da inanilmaktadir. Soganin 100 graminda bulunan maddeler: Kalori degeri Kuru sogan - taze sogan : 36 kalori - 23 kalori Protein (gr.) : 1.3 gr. Yag (gr.) : 0.3 gr. Karbonhidrat : 8.1 gr. Su : 89 gr. Posa : 2 gr. Potasyum : 157 mg. Kalsiyum : 27 mg. Vitamin C : 10 mg. Folik asit : 54 mg. Vitamin : 0.3 mg. Kalp-damar hastaliklarini önlemede yardimci Her nefes aldigimizda cigerlerimize yarim litre hava dolar. Bunun .7'si oksijendir. Oksijen alyuvarlarimiza baglanir ve kalbe gider. Kalp, bu oksijenli kani tüm hücrelere pompalar. Oksijen, hücredeki sekeri yakarak yasam enerjisinin üretimi saglar. Bu islem esnasinda oksijen moleküllerinin %1-5'i degisime ugrar ve vücut için çok zararli hale gelir. Biz bunlara serbest radikaller diyoruz. Bu serbest radikaller, her türlü hastaligin ve de özellikle de kalp-damar hastaliklarinin ve kanser çesitlerinin sebebi sayiliyor. Vücudumuzda bunlari zararsiz hale getiren enzim sistemi vardir. Kisinin bu enzim sistemi ne kadar güçlü ise ömrü de o kadar uzun oluyor. Serbest radikalleri zararsiz hale getiren maddelere antioksidan diyoruz. Soganin içindeki Quercetin adi verilen çok güçlü bir antioksidan vardir. Finlandiya'da uzun süredir yapilan bir bilimsel arastirmada; Quercetin'i içeren sogan ve elmayi daha çok tüketen kisilerde kalp-damar hastaliklari ve kanser ölüm oranlari daha düsük bulundu. Damar sertligi dolayisiyla kalp-damar hastaliklarina neden olan kötü huylu kolesterol (LDL), serbest radikaller tarafindan okside olmadan damar çeperine yapismiyor. Sogandaki Quercetin maddesi kolesterolün okside olup damar çeperine yapismasina engellenmesinde yardimci oluyor. Vücutta hücre içinde üretilen ve Glutatyon adi verilen antioksidanin üretimi için sogan ve sarimsakta bulunan Cystein maddesinin bu yiyeceklerle vücuda girmesi gerekiyor. Bu kuvvetli antioksidan, kanserin önlenmesine yardimci olmaktadir. Sogan ve sarimsak, Akdeniz beslenme tarzinda çok tüketilmektedir. Sigaranin neden oldugu idrar kesesi kanserinin önlenmesinde yardimci olur Idrar kesesi kanserinin baslica sebeplerinden biri sigara tüketimidir. Soganin içerdigi Quercetin maddesi degisime ugrayarak kesenin iç derisini kanserden koruyucu bir etki yapmaktadir. Idrar kesesinde kansere neden olan zehirli maddeler degisime ugramis Quercetin maddesi tarafindan emilerek kanser olusumunu geciktirmekte veya engellemektedir. Sigara içenlerin kanserden korunmalari için sogani ve elmayi düzenli sekilde tüketmeleri tavsiye edilir. Nasil tüketilmelidir? Her çesit pisirme seklinde yemeklere katilan soganin faydasi vardir. Pisirilmeden çig ve taze olarak tüketilen sogan çok daha sifa vericidir. Ne kadar tüketilmelidir? Haftada 3-4 defa yenen ½ sogan kalp-damar hastaliklarindan ve kanserden korunmada yardimci olur. Bunlari Bilmek iyidir Bazilari daha önceden verilmisti ama toplu olarak tekrar bakalim Suudi Arabistan'da bir kadin kocasina kahve yapmazsa bu bosanma nedenidir. Tarihi film Ben Hur'da çekim ekibinin fark etmedigi kirmizi bir otomobil görünür. Bir fare bir deveye oranla daha uzun süre susuzluga dayanabilir. Insan midesi 2 haftada bir iç zarini yenilemek zorundadir;aksi halde kendi kendini sindirir. Bir bardak taze sampanyanin içine bir kuru üzüm atarsaniz,üzüm asansör gibi bardagin altindan üstüne üstünden altina sürekli dolasir. Ketçap 1830'lu yillarda ilaç olarak satilirdi Eger agzimiza attigimiz bir seye tükürügümüz degmese, onun tadini anlayamayiz. Erkek peygamber devesi, disisinin kokusunu 7 mil öteden duyabilir. George Washington evinin bahçesinde marijuana yetistirirdi. Zürafa kulagini 53 santim uzunlugundaki dili ile temizler. Lübnan'da disi bir hayvanla cinsel iliskiye girmek serbesttir, ama erkek hayvanla yasaktir. Her insanin dilinin izi de parmak izi gibi farklidir. Einstein 9 yasina kadar düzgün konusamamistir. Ailesi onun özürlü oldugunu düsünmüstür. Kagit para sanildigi gibi kagittan degil pamuktan yapilir. 1950'den önce kenevir, agaç kabugu ve marijuana yapragi kullanilarak yapilirdi. Çikolatanin köpekleri öldürdügü dogrudur. Onlarin kalbine ve sinir sistemine zarar verir. Yarim kilo kadar çikolata küçük bir köpegi öldürebilir. Birçok ruj çesidi balik pulu içerir. Katil balinalar köpekbaliklarinin midesine alttan torpil gibi vurarak onlari öldürür. Donald Duck çizgi filmleri Finlandiya'da yasaklanmistir.Nedeni kahramanlarin don giymemesidir. Bir köpekbaligi 100 milyon damla deniz suyu içindeki bir damla kani hissedebilir Vücudumuzda bulunan yagla 7 iri sabun kalibi yapabiliriz. O kadar çok karbon tasiriz ki bunlari bîr araya toplayip kullanmak mümkün olsa; 9000 adet kursun kalem yapabiliriz.2200 kibrite yetecek kadar fosforumuz, 250 gramdan fazla sürfürümüz, bir kasik dolusu muz magnezyummus, 5 cm boyunda bir çivi yapacak kadar demirimiz vardir. Vücudumuzda 25 milyar oksijen alici kirmizi kan yuvarlaklari bulunmaktadir. Bunlari bir yüzey üzerine yayacak olursak 2570 metre karelik bir alani kaplar. Bebekken 270'den fazla kemigimiz varken, büyüdükçe bunlarin bazisi birbiriyle kaynasarak sonunda sadece 206 kemikle kaliriz. Kalbimiz normal olarak dakikada 70-72 kere atar. Bu atisa göre, 70 yasindaki insanin kalbi 2500 milyon kere atmis ve bu süre içindede 167561600000 kilo kan, damarlarimiza pompalamistir Normal bir vücut isisi ile, insanin dayanabilecegi en sicak suyun isisi 110°Cdir. Normal bir insan vücudunda bulunan elektrik, 25 Wattlik bir lambayi dakikalarca yakabilir. Esmerlerde 120 bin, sarisinlarda ise 140 bin adet saç teli vardir. Her geçen gün basimizdan 25.000 arasinda saç teli kopar ve yerine yine ayni sayida yenileri çikar. Tek bir dakika içerisinde 1025 cm küplük havayi içimize çeker, 4 kilograma yakin kani vücudumuz içinde devrederiz. Yapilan arastirmalara göre 6 dakika su altinda kalabilir, 20 dakika nefesimizi tutabilir, sifirin altinda 103 derecelik bir soguga karsi koyabiliriz. 30 gün aç 110 saat da uykusuzluga dayanabiliriz. Tirnaklarimiz bir yilda 3,75 metre kadar uzar. Insan dogduktan bir kaç gün sonraya kadar, hiç birsey duymayacak kadar sagirdir. Kendi dirsegini yalamanin imkansiz oldugunu Ördegin vakvaklamasinin yanki yaratmadigini ve bunu kimsenin açiklayamadigini Dünyadaki fotokopi makinelerinde meydana gelen arizalarin # ünün, makinenin üstüne oturup kendi popolarinin fotokopisini çekmek isteyen insanlar sayesinde meydana geldigini Yasamin boyunca uyku sirasinda yaklasik 70 böcek ve 10 örümcek yiyecegini Idrarin zifiri karanlikta parladigini Eger çok siddetli hapsirirsan, kaburgalarindan birini kirabilecegini Hapsirmayi engellemeye calisirsan, basindaki veya boynundaki damarlardan birinin yirtilabilecegini ve ölebilecegini Hapsirdigin sirada gözlerini açik tutmaya çalisirsan, yerlerinden firlayabileceklerini Domuzlarin vücut yapilarindan dolayi hiçbir zaman baslarini yukari kaldirip gökyüzüne bakamadiklarini Dünya nüfusunun P sinin hiç telefonla konusmadigini Farelerin ve atlarin kusamadiklarini 1 saat süreyle kulaklikla birsey dinlemenin kulaktaki bakteri sayisini p0 arttirdigini Çakmagin kibritten önce bulundugunu Parmak izleri gibi dil izlerinin de her insan için benzersiz oldugunu Bu yaziyi okuyan insanlarin u inden fazlasinin, dirseklerini yalamaya çalisacaklarini Nene Hatun Kimdir ? "93 Harbi" adiyla bilinen Türk-Rus savasi günlerinde, 1877 yilinin 7 Kasim gecesi, kalabalik bir ermeni çetesi Erzurum'un Aziziye Tabyalari'na gizlice girerek uyumakta olan Türk askerlerini kahpece katletmis, hemen ardindan da Rus ordusu Aziziye'yi isgal etmisti. Aci haber Erzurum'a tez ulasti. Camii minarelerinden yankilanan "Moskof Aziziye'ye girdi" sesleriyle birlikte harekete geçen Erzurum Türkleri kadin erkek, genç yasli, çoluk çocuk demeden vatan topragini korumak için Aziziye'ye dogru sel gibi akmaya basladilar. Silahi olan silahini kapmisti, olmayan da eline ne geçtiyse... 1857 yilinda Erzurum'un Pasinler Ilçesi'ne bagli Çeperli Köyü'nde dünyaya gelen Nene Hatun henüz 15 gündür Erzurum sehir merkezinde bulunmaktaydi. Sokaktaki gürültüler üzerine uyandiklarinda kocasi odunluktaki baltayi kapmis ve eger Erzurum isgal edilecek olursa, esir düsmektense kundaktaki bebegini ve kendisini öldürmesini Nene Hatun'a vasiyet ederek disari firlamisti. Tüm Erzurum düsmana karsi tek yürek, tek bilek halinde sahlanmisken, Nene Hatun durur mu? Kundaktaki birkaç aylik bebegine sarilip öptükten sonra, belki de bir daha göremeyecegi yavrusunu evde tek basina birakarak mutfaktaki satiri alip, tabyalara dogru olanca gücüyle kosan kalabaliga katildi ve Mecidiye'yi asip Aziziye'ye vardiginda, düsmanin kulaklari sagir eden tüfek atesleri altinda yaralanana, ölene bakmadan ileri atilarak satiriyla önüne çikan her Rus'u devirmeye basladi. 93 Harbi'nin komutani Gazi Muhtar Ahmet Pasa da olayi haber almis ve askerlerini Moskof üzerine göndermisti. Erzurumlular bir koldan, Ahmet Pasa'nin askerleri diger koldan çarpisarak o gün orada bir destan yazdilar. Gün isidiginda tek bir köpek sag kalmamis, vatan topragi kurtulmustu. Mutluydu Nene Hatun... Süngü darbeleriyle parçalanmadik yeri kalmamasina ve yani basinda savasan 16 yasindaki kardesi Hasan'in "Abla aglama, anamiz bizi bugün için dogurmustu. Ben de babam ve dedem gibi sehitlik mertebesine yükselmeyi her zaman istemistim. Moskof'u kovduk ya, gayrisina gam yemem!" diyerek son nefesini vermesine ragmen mutluydu... Çünkü O, "Vatan Sagolsun" inanciyla tüm acilara gögüs germesini bilen asil bir irkin mensubuydu. Fakat ne yazik ki, yurt ve seref ugruna mücadele eden her Türk evladinin basina gelen, O'nun da basina geldi. Gösterdigi kahramanlikla felaket günlerinin asilmasinda büyük pay sahibi olan Nene Hatun, uzun yillar boyunca unutulmusluga terkedilmis, vefatindan bir yil öncesine kadar kendi haline birakilip, çile ve sefalet dolu bir hayat sürmesi görmezden gelinmistir. 1954 yilina dek sahip çikilmayan Nene Hatun, bu tarihte 3. Ordu Müfettisi Orgeneral Nurettin Baransel Pasa'nin gayretleriyle, aradan yarim asirdan fazla bir zaman geçtikten sonra yeniden hatirlandi ve kaldigi virane evde bir kez daha kesfedilerek kendisine "3. Ordu'nun Nenesi" ünvani verilip, cüzi de olsa maas baglandi. 8 Mayis 1955'te, Nene Hatun geç de olsa "Yilin Annesi" seçilerek ömrünün son deminde mutlu edilmistir. Ancak, geç gelen bu saadet günleri uzun sürmedi ve 22 Mayis 1955'te, 98 yasindayken zatürre hastaligindan vefat etti. Cografi Kesifler 15. ve 16. yüzyillarda Avrupalilar tarafindan yeni ticaret yollarinin, okyanuslarin ve kitalarin bulunmasina "Cografi Kesifler" denmistir. Önceleri dini ve ilmi amaçlarla baslayan dünyaya yayilma hareketleri 15. yüzyilin ikinci yarisinda açik bir sekilde ekonomik amaçlara yönelmistir. Yeniçag Avrupasi'nda ticaretin gelismesi, paranin esasi olan degerli madenlere ihtiyaci arttirmistir. Avrupalilar, degerli madenlere ulasabilmek için Asya ve Avrupa'ya seferler düzenlemislerdir. Cografi Kesiflerin Nedenleri *Avrupalilarin pusulayi ögrenmeleri, gemicilik ve cografya bilgilerinin artmasi. *Avrupalilarin, dogu ülkelerinin zenginliklerine ulasabilmek amaciyla yeni ticaret yollari aramalari. *Istanbul'un fethinden sonra Türklerin, dogu ticaret yollarina hakim olmalari ve Avrupalilarin açik denizlere çikma ihtiyaci hissetmeleri. *Avrupa'da degerli madenlerin az bulunmasindan dolayi krallarin (Ispanyol-Portekiz) gemicileri desteklemesi. *Avrupalilarin, Hiristiyanlik dinini yaymak istemeleri. *Avrupalilarin dünyayi tanimak istemeleri. Kesifler Ipek Yolu Çin'den baslayarak Orta Asya üzerinden, Hazar Denizi'nin güneyinden ve kuzeyinden geçerek Trabzon ve Kirim Limanlarina gelen mallarin buralardan Avrupa'ya ulastigi yoldur. Baharat Yolu Hindistan'dan baslayarak Iran Körfezi ve Irak üzerinden Suriye Limanlarina veya Kizildeniz yoluyla Süveys ve Akabe'ye, oradan da kara yoluyla Iskenderiye'ye ulasan yoldur. Uzak Dogu ile yapilan ticaret, Venedik ve Misirlilarin elinde bulunuyordu. Bu devletler, diger devletlerin Baharat Yolu'ndan faydalanmasini engellemeye çalismislardir. Ilk kesif seyahatleri, Atlantik Okyanusu ve Afrika Sahillerinde 14. yüzyilin baslarinda Fransiz ve Cenevizli gemiciler tarafindan yapilmistir. Bu seyahatler sonucunda Kanarya ve Azor Adalari kesfedildi. Kristof Kolomb, 1492'de Amerika Kitasi'na ulasti. Portekizli gemici Bartelmi Diyaz'in Ümit Burnu'nu bulmasindan sonra Vasko dö Gama, Ümit Burnu'nu dolasarak Hint Okyanusu ve Hindistan'a ulasti. Portekizli Macellan ve Del Kano, dünyayi dolasarak yuvarlakligini kanitlamislardir. Kesiflerin Sonuçlari *Kesifler, dünya tarihinde önemli sosyal, siyasal, ekonomik ve dini degisikliklere neden olmustur. Bu durum, kesiflerin evrensel yönünü ortaya koymaktadir. *Eski ticaret yollari degisti. Akdeniz, dogu -bati ticaretindeki önemini kaybetti. Baharat ve Ipek Yollari önemini kaybetti. Bu durum Atlas Okyanusu Limanlarinin önem kazanmasina neden olmustur. *Avrupalilar, yeni kesfedilen yerlerde sömürge imparatorluklari kurdular. Bu durum, kesfedilen ülkelerden Avrupa'ya altin ve gümüs basta olmak üzere bol miktarda hammadde götürülmesine neden olmustur. Bu gelismeler Avrupa'nin zenginlesmesini, hayat standartlarinin yükselmesini ve Rönesans hareketlerinin gerçeklestirilmesini saglamistir. *Ticaretle ugrasan burjuva sinifi zenginlesmis ve Avrupa ürünleri yeni pazarlar bulmustur. Böylece daha sonraki yillarda gerçeklesecek olan Sanayi Devrimi'ne ortam hazirlanmistir. *Kesfedilen yerlere Avrupa'dan göçler olmus, bu durum Avrupa kültür ve medeniyetinin yayilmasini saglamistir. *Hiristiyanlik, yeni ülkelere yayilmistir. Ancak bazi bilimsel gerçeklerin ortaya çikmasi sonucunda Hiristiyanlarin dini inançlari zayiflamis, Kilise'ye güven sarsilmistir. *Dünyanin bazi yerleri, Avrupalilar tarafindan taninmis, yeni kültürler, canlilar ve irklar ortaya çikmistir. Cografi Kesiflerin Türk Dünyasi Üzerindeki Etkileri Cografi Kesifler, bütün insanligi etkilemistir. Bu yönüyle evrensel bir özellige sahiptir. Akdeniz Limanlari, Cografya Kesifler sonucunda önemini kaybetti. Ancak 1869'da Süveys Kanali'nin Fransizlar tarafindan açilmasiyla bu limanlar yeniden önem kazanmistir. Cografi Kesifler, Müslüman ülkeler açisindan büyük zararlara neden olmustur. Islam ülkeleri yoksullasmis, Türkistan Hanliklari giderek zayiflamis ve Ruslar karsisinda gerilemistir. Osmanli Imparatorlugu, Ipek ve Baharat Yollarina hakim olmasina ragmen yollarin degismesinden dolayi umduklarina ulasamamistir. Osmanli Imparatorlugu, ticaret faaliyetlerini yeniden gelistirebilmek için Avrupali devletlere kapitülasyonlar vermek zorunda kaldi. Ayrica Osmanli topraklarinda kervan yollari boyunca faaliyet gösteren halk ve zanaatkârlar issiz kaldi. Bu durum, Osmanli Devleti'nde ekonomik sikintilara ve Celali Isyanlari'na zemin hazirlamistir. Osmanli Devleti, Hint ticaret yolunun hakimiyeti için Portekizlilerle, Akdeniz hakimiyeti için de Ispanyollarla mücadele etti. Endonezya'da savunma ve koruma savaslari yapan Osmanli Devleti, Hiristiyan Avrupa karsisinda ''Dogu Kalkani'' haline gelmistir. Devsirme usulünün baslama sebepleri 1) Yildirim Bayezid'in Ankara maglûbiyetinden sonra fetihlerin duraklamasi, hattâ muvakkaten (geçici olarak) gerilemesi sebebiyle yeniden esir elde edilememesi, acemi oglan ihtiyacini arttirmistir. 2) Ayrica bugün Amerikan ordusunda asker olmak için can atan çok sayida üçüncü dünya ülkesi vatandasi insanlarin mevcut oldugu inkâr edilemedigi gibi, o günün tek süper gücü olan Osmanli Devletinin en önemli ordusu olan Yeniçeri teskilatinda görev almak için Müslüman ve Hristiyan her çevreden talepler gelmeye baslamistir. 3)Bir diger önemli sebep de gayr-i müslimlerin askerlik edemeyisleri ve buna karsi cizye vergisi ödemeleri söz konusu oldugundan, gayr-i müslimler ve özellikle Osmanli hayrani Bulgar, Arnavut, Bosnali ve Ermenilerin, Osmanli ordusunda görev alma arzulari gittikçe artis göstermistir. Iste bütün bu sebeplere dayanan Osmanli Devleti belli bir kanun ve kaide çerçevesinde, sadece gayr-i müslim Bulgar, Arnavut, Bosna yerlileri ve Ermeniler den, hem rizalari dahilinde olmak ve hem de belli bir kaide dahilinde yapilmak sartiyla, her kirk haneden bir tane 14 ilâ 18 yas arasinda genci, Osmanli ordusunun temelini teskil eden Yeniçeri teskilâtina girmek veya sarayda önemli vazifeler yapmak üzere devsirmeye baslamistir. Bu usûle devsirme adinin verildigini ve bunun kanunnamesinin hazirlandigini görüyoruz. Usûl hakkinda bilgi vermeden evvel su bir kaç hususun bilinmesinin zaruret oldugu kanaatindeyiz: A)Yeniçeri teskilâtina girmek veya saraya girmek, önemli bir seref olmasindan ve hattâ bu yolla Yeniçeri olan yahut saraya girenler, belli bir müddet sonra, önemli mülkî ve askerî makamlara geldiklerinden dolayi, gayr-i müslim gençlerin ve ailelerin bunu arzuladiklarini açikça görüyoruz. Diyarbekir Beylerbeyi ve sonradan da Misir Beylerbeyi olan Hüsrev Pasa, bu yükselenlere verilecek en bâriz misaldir. Hattâ Müslüman Bosnaklar, Müslüman olduklarindan dolayi kendi çocuklari devsirilmeye tâbi tutulmadigindan, israrla, bu kanun geregi çocuklarinin toplanmasini kendileri arzu etmislerdir. Israrli arzulari üzerine, Müslümanlardan sadece Bosnaklar devsirme kanununa tâbi olmuslardir. Bunlara Poturogullari denmektedir. B) Bu devsirmeden kasit, rizasi dairesinde kalmak sartiyla, önce Müslüman Türk ailelerin yanina verilerek Müslümanlastirmak ve Türklestirmektir. Ancak, bunun zorla yapildigina dair bir sikâyet söz konusu degildir. Belki devsirmeye tâbi olmayan Yahudi, Rus ve Rumlardan "neden bizden de almiyorsunuz" seklinde sitemli arzular vardir. Bu söylediklerimiz, yükselme dönemi içindir; gerileme döneminde devsirmecilerin türlü türlü zulümler yaptiklari, maalesef dogrudur. C) Avrupalilarin anlattigi tarzda, küçük çocuklar ana ve babalarindan zorla aliniyor degildir. Belki 14-18 yaslari arasindaki delikanlilar alinmaktadir. D) En önemlisi de devsirme yoluyla Acemi Ocagina çocugunu veren gayr-i müslimler, belli vergilerden muaf tutuldugundan,kendi elleriyle ve hile yaparak ve hattâ devsirme memuruna rüsvet vererek çocuklarini Acemi Oglani yapmaya çalismislardir. E) Bütün bunlarin yaninda, insan unsurunun girdigi hiçbir iste suiistimal olmamasi mümkün görünmediginden, bu konuda bazi suiistimaller olmus olabilir Evlerimizdeki sinekler kisin nereye gidiyor? Sineklerin her türü kisin ortadan kaybolur. Havalarin isinmasiyla birlikte ansizin ortaya çikarlar. Sinekler isiya karsi çok hassastir. Günes bulutun arkasina girdigi zaman olusan isi düsmesinden etkilenirler. Kis günlerinde yasama sanslari yoktur. Ölmeden önce yumurtalarini topraga veya kuytuya gömerler. Lavra ve yumurtalar soguktan etkilenmez. Yaz sicaklari baslayinca yumurtalar çatlar ve yine sinekli günler baslar Ipek Yolu Tarihi Ipek Yolu, eski Çin medeniyetini Bati’ya ulastiran önemli bir kanal olmakla birlikte, ayni zamanda Çin ve Bati arasindaki ekonomik ve kültürül temaslardaki önemli bir köprüydü. Genel anlamdaki Ipek Yolu, Bati Han hanedani döneminde Zhang Qian tarafindan baslatilan, doguda Chang’an sehrinden baslayan, batida Roma imparatorlugunda son bulan bir kara ulasim hattidir. Iki güzergaha bölünen Ipek Yolu’nun güney güzergahi, Dunhuang ve Yangguan geçidinden geçtikten sonra batiya dogru ilerleyerek Kunlun Daglari ve Conglin Daglari’ni asar, oradan da Da Rouzi (bugünkü Xinjiang Özerk Bölgesi ve Afganistan’in kuzeydogusu), Anxi (bugünkü Iran) ve Tiaoshi (bugünkü Arap yarimadasi) üzerinden Roma Imparatorlugu’na ulasirdi. Ipek Yolu’nun kuzey güzergahi, Dunhuang ve Yumen geçidinden geçtikten sonra batiya dogru ilerleyerek Tianshan Daglari’nin (Tanri Daglari) güney eteklerinden Conglin Daglari’ni asar, oradan da Dawan ve Kangju devletleri (bugünkü Orta Asya) üzerinden güney güzergahiyla birlesirdi. Bu iki güzergah, “Kara Ipek Yolu” olarak da adlandiriliyor. Bilinen “Ipek Yolu”nun yani sira, pek bilinmeyen iki Ipek Yolu daha var. Bulardan biri, “Güneybati Ipek Yolu” olarak adlandiriliyor. Sichuan eyaletinden baslayan bu yol, Yunnan eyaletinden sonra Iravadi Nehri’nden geçerek Burma’nin kuzeyindeki Mogoko’ya ulasir, sonra Çindvin Nehri’ni geçerek Hindistan’in kuzeydogusundaki Mopal’a, oradan da Ganj Irmagi’ni izleyerek Hindistan’in kuzeybatisindan Iran Platosu’na ulasirdi. Bu Ipek Yolu, bilinen “Kara Ipek Yolu”ndan çok daha eskiydi. Çinli arkeologlar, 1986 yilinda Sichuan eyaletine bagli Guanghan sehri yakinlarinda gizemli “Sanxing Dui” kalintilarini tespit ettiler. Bundan 3 bin yil öncesine ait oldugu anlasilan “San Xingdui” kalintilarindan 142 santim uzunlugundaki altin sopa, dört metre yüksekligindeki “Kutsal Agaç”, farkli boyutlardaki bronz insan heykelleri, büstler ve maskeler gibi Bati Asya ve Antik Yunan medeniyetlerinin özelliklerini tasiyan çok sayida tarihi eser çikarildi. Uzmanlar, bu tür tarihi eserlerin büyük olasilikla o dönemde Dogu ile Bati arasinda yapilan kültürel degisimler kapsaminda Çin’e getirildigini düsünüyorlar. Bu varsayimin dogru oldugunun tespit edilmesi durumunda, buradan geçen Ipek Yolu’nun bundan 3 bin yil önce kuruldugunu söylemek mümkün olacak. Karadaki Ipek Yollari’nin yani sira bir de “Deniz Ipek Yolu” vardi. Guangzhou limanindan Malaka Bogazi’ni geçerek Sri Lanka, Hindistan ve Dogu Afrika’ya ulasan “Deniz Ipek Yolu”’nun Song hanedani döneminde olustugu, Dogu Afrika’daki Somali’de yapilan kazilarda çikarilan tarihi eserlerle kanitlandi. Çin ve dünya uygarliginin baslica besigi olan ülkeleri bir araya getiren Deniz Ipek Yolu, geçtigi ülkeler arasindaki ekonomik ve ticari temaslari yogunlastirdigi için “Dogu ve Bati Arasindaki Diyalog Yolu” olarak da adlandiriliyor. Tarih kayitlara göre Marco Polo, Çin’e Deniz Ipek Yolu üzerinden gelmis, dönüste yine Çin’in Fujian eyaletine bagli Quanzhou limanindan gemiye binerek bu yolu izleyip memleketi Venedik’e dönmüstü. Rumeli Hisari Niçin Yapildi? RUMELI HISARI Istanbul, surlari, ka!eleri ve kuleleri ile de meshurdur. Bunlarin bazilari Istanbul'un fethinden sonra savunma disi amaçlarla kullanilmis, yüzyillarin tesirí ile de harabeye dönmekten kurtulamamistir. Fakat, fetihten bir yil önce yapilan Rumelihisari, bütün heybetiyle ayaktadir. Turklerin bogaz kryisina vurduklari sahip!ik mührü, silinmez damgasi olarak sapasaglam durmaktadir. Rumelihisarin genel gorunusu Bu eser, kale mimarisi bakimindan bir harika, Türk tarihi için kalebelgelerden biridir. Bu muazzam eser sadece 4 ay 16 günde tamamlanmistir ve bu bir rekordur. Bu kadar kisa surede yapilan hisarin üç büyük kulesi dunyanin en büyük kale burçlarina sahiptir ve bu da bugüne kadar asilamayan ikinci rekordur. NICIN YAPILDI Rumelihisari'nin bulundugu yer, Anadoluhísari'nin tam karsisidir. Ìki hisar arasi bogazin en dar yeridir. Yunan istílâsina çikan Pers krali Darã, M.Ü: besinci yiizyilda, 700 bin kisilik órdusunu, Anadolu'dan Avrupa yaka sina, bogazin o mevkiine kurulan yüzer köprüden geçirmisti. Geçmiste oldugu gibi gelecekte de burasi ordularin kitadan kitaya geçis yolu olabilirdi. Iki kitaya hükmetmek için bu geçidin güven altinda tutulmasi gerekiyordu. Yildirim Bayezid 1393 yilmda Anadoluhisarini (Güzelcehisari) bunun için yaptirmisti. Fakat Tímurla yaptigi savas yüzünden bu hisari yaptirmaktaki amacina ulasamamisti. Fatih Sultan Mehmed'in babasi Murad Han'in Rumeli'ye geçmesini engel lemek için Bizans imparatoru kadirgalari ile bu mevkii tutmustu. Iki kitaya hükmeden Türkler için bogaz geçidinin tam olarak güven altina alinmasi kaçinilmaz olmustu. Ayrica, Istanbul'u fethetmeye karar veren Sultan II. Mehmed, Bizans'in yardimina gelecek yabanci gemilere Bodaz geçidini kapamak gerektigini dusunuryordu. Istanbul kusatmasindan bir yil önce Fatih Sultan Mehmed, Bogaziçi kiyilarinda bir kesif yaptirdi. Bogaz,in en dar yerini tespi t ettirdikten sonra hisarin yapilacagi yeri bizzat isaret etti. Hassa rnimarlariyla birlikte yapinin ana plånlarini bizzat hazirladi. Fatih, bin duvarci ve dülger ile çok sayida amele ve harç ustasi, ayrica hi sarin yapim icin gerekecek malzemelerin ternini lçin ülkenin her yanina emir gönderdi. BIZANS IMPARATORUNUN KORKUSU Bizans lmparatoru Konstantin Dragazes, FatIh'in kararini ögrenince korkuya kapildi. Çünkü Fatihin asil amacini anlamisti. Derhal, en zeki ve i kna kabiliyeti olan elçiierini toplayarak Fatihe gönderdi. Bu elçllerle sehzade Orhan'a vermesi gereken ama bir süredir ödemedigi vergiyi de yollamisti. Rumelihisari'nin plani Bìzans elçileri uzun uzun diI dökerek, pek çok sebep sayarak, bu hisarin yapilmasina gerek olmadigini Sultana kabul ettirmeye, onu kararindan caydirmaya çalistilar. Bunun, iki devlet arasindaki anlasmalara aykiri ve tecavüz sayilacak bir hareket oldugunu da söylediler. Uslûplarinda hem rica ve gerekirse teminat vermek, vergiyi arttirmak gibi tavizler, hem de tehdit vardi. Fakat Fatihin cevabi kesin oldu. BENIM KILICIMIN HUKMETTIGI YERLERE SIZIN IMPARATORUNUZUN HAYALLERI BILE ULASAMAZ Bizans elcilerini dinleyen Fatih onlara su cevabi verdi: "Ey Rum çelebileri, ben size karsi bir tecavuzde ve anlasma hukumlerine aykiri bir davranista bulunmuyorum. Maksadim, size zarar vermeyecek sekilde kendi menfaatlerimi korumaktir.Taahhudune sadik kalmak, karsi tarafa zarar vermemek sartiyle, insanlarin kendi menfaatlerini gözetmeleri herhalde hakli ve herkese musaade olunan bir seydir. Biliyorsunuz ki Avrupa ve Asya gibi iki ayri kitada hukmediyorum ve her iki kitada muhaliflerim, muarizlarim coktur. Kendi memleketimizi kendi istegimizle hasimlarimiza birakmak istemiyorsak, her yerde hazir ve nazir olmak, her iki kitanin ihtiyaclarini karsilamak, savunmalarini temin etmek zorundayiz. '' Ìmparatorunuzla Macarlar ittifak edip babamin Rumeli'ye geçisine mani olmak istedikleri zaman güç durumda kaldigimizi unuttunuz mu? Kadirgalariniz Bogaz'i kapadi.Babam Murad Han Cenevizlilerden yardim istemeye mecbur oldu. Ben o vakit pek gençtim ve Edirne'de bulunuyordum.Türkler ve bütün Müslümanlar bu tavriniz karsisinda dehsete kapildilar. Siz ise o durumda bizleri tahkire kalkti*niz Babam Rumeli'nde bir hisar yapmaya daha o zaman yemin etmisti. Iste o yemini ben yerine getiriyorurn'' ''Denizlerine ve topraklarina sahip olamayan bir hükümdar utanilacakdurumlara düser. Sikãyet ettiginiz buhisari insa edecegim. Zaten yer bizimyerimizdir. Orasi, eskiden beri Asyadan Avrupa'ya geçis yolumuzdur. Barisin devamini istiyorsaniz bu meseleye karismazsiniz Sayet bizi geçis hakkindan mahrum etmek istiyorsaniz o zaman is degisir. Ama haddinizi bilir ve bizim islerimize karismazsaniz ben de barisi bozmam.. Sunu da iyice bilesiniz ki, benim kilicimin hükmettigi yerlere sizin imparatorunuzun hayalleri bile ulasamaz!'' FATIHIN MÜHRÜ 15 Nisan 1452 günü-hisarin insaatina baslandi. Güzel bir organizasyon ve is bölümü yápilmisti. Her bölümün insaasi bi r pasanin denetimine veriImis, Fatih, deniz tarafina düsen bölümün insaatini bizzat üzerine almisti. Denizden bakildigi zaman sag tarafta kalan kulenin yapimina Saruca Papa, sol taraftakinin yapimina Zagnos Papa, kiyidaki kulenin yapilmina ise Halil Pasa nezaret etmisti. Bugün bu kuleler bu pasalarin adlarini tasiyor. Hisarin yapimi içiri gereken keresteler iznik'ten, Karadeniz Ereglisi'nden; tas ve kireç yine Anadolu'dan ve civardan temin edilmisti. Fatih, insaatta görev alan isçi, usta, memur ve pasalar arasinda bir rekabet, bir yaris havasi estirmis, hiçbir masraftan kaçinmamis, böylece, i Ikbaharda insaatina baslanan hisar, yaz bitmeden, 31 Agustos günü, yani 4 ay 16 günde tammlanmisti. Bu kadar kisa bir surede meydana gelen büyük eser karsisinda dost dusman hayranligini gizleyememis, Bizans ise basina nelerin gelecegini íyice anlamisti. Zemin katlari ile birlikte Saruca Papa ve Halil Pasa kuleleri dokuzar kat, Zagnos Pasa kulesi sekiz kat ìdi. Saruca Pasa kulesinin çapi 23,30 m. duvar'kalinligi 7 m. yüksekligi 28 metredir. Zagnos Pasa kulesinin çapi 26,70 m. duvar kalinligi 5,70 m. yiiksekligi 21 metredir. Halil Pasa kulesinin çapi da.23,30 m. duvar kalinligi 6,5 m. ve yüksekligi 22 metredir. Buyük kulelerí birlestiren çevirme duvarlarinin kuzeyden güneye uzunlugu 250, dogudan batiya uzunlugu ise 125 metredir. Güneye bakan kulenin yakininda, cephane ve erzak mahzenlerine giden yollarin ucunda, iki gizli kaprsi vardir. Hisar, yukaridan bütünü ile seyredildigi zaman eski yazi ile `Mehmed' ismí okunur. Fatih Sultan Mehmed, istanbul'a ilk mührünü, ismini kale ile yazmak suretiyle vurmustur. BARIS ANTLASMASI BOZULUYOR Bizansla baris anlasmasi daha hisarirn yapimi sirasinda bozuldu. Hisar civarindaki tarlalarda çalisan Rumlar askerlere geçis izni vermek ístemedikleri için anlasmazlik çikmis, anlasmazIik çatismaya dönüsmüs ve birkaç Rum ölmüstü. Bunun üzerine Bizans imparatoru Ístanbul kapilarini kapadi ve sehirdeki bütun Türkleri hapsettirdì. Sultan Mehmed, bunu, baris anlasmasinin bozulmasi ve harp ilâni için hakli bir sebep saydi. Insaati biten hísara, Firuzaga kumandasinda 400 yeniçeri, denize en yakin olan Halil Pasa kulesine büyük toplar Yerlestirdi. Firuzaga, Bogaz'dan geçecek gemileri kontrol etmekle, vergi almakla, emrini dinlemeyen gemileri top atesiyle batirmakla göreviendirildi. Firuzaga görevi aldiktan bir suresonra, Karadeniz'den gelen ve ticaret esyasi yüklü bir Venedik gemisi, hisardan verilen 'dur' emrini dinlemeden geçip gitmek istedi. Morosini adini tasiyan gemi kaptani, isabet almadan hizla uzaklasabilecegini sanmisti. Çünkü rüzgâr uygun yönden ve olduk*ça siddetli esiyordu. Ama, üzerine yagan güllelerle kisa bir zamanda sulara gömülmekten kurtulamadi. Bogaz geçisini kestigi için Fatih tarafindan BOGAZKESEN adi verilen hisara, daha sonra Rumelihisari dendi. Anadolu yakasindaki GÜZELCEHÌSAR da Anadoluhisari adini aldi. Rumelihisari'nin eski gorunusu Hisarin yapimindan sonra Bogazkesenden ayrilan Fatih, Istanbul surlarini çevreleyen hendeklerin kesfini yaparak Edirne'ye ulasti. Artik fetih plânini hazirlayacak ve gecikmeden uygulayacakti. Fetihten sonra Rumelìhisari bir sure daha Bogaz'dan geçen gemilerin kontrolü için kullanildi. Daha sonra çegitli hizmetler için, 17. yilzyilda da hapishane olarak degeriendirildi. 1746 da çikan bir yanginla ahsap kismi harap oldu. I. Mahmud tarafindan tamir edilen hisarin kulelerini örten ahsap külâhlar yikilinca, kale içi kúçük ahsap evlerle doldu. Hisarin yalniz ahsap kisimlari harap olmustu. Istanbul'un fethi için emniyet kalesi olarak yapilan ve beklenen hizmeti lâyikiyle saglayan hisar harap halde birakilamazdi. 1953 yilinda I hükümet tarafindan kurulan ve alti kisiden olusan bir heyet, hisarin onarimi için gereken çalismalari baslatti. Kale içinde bulunan evler kamulastirildi ve yikildi. Rumelihisari bugün müze ve tarihi piyeslerin oynandigi bir açik hava tiyatrosu haline getirilmistir. Bogaz kiyisinda, yalniz Türkiye'nin degil bütün dünyanin en güzel hisari olarak hayranlik uyandirmakta, gurur ve güven vermektedir. Alevilik Nedir? Ve Nasil Dogdu? Aleviligin kökeni genel olarak Hz. Muhammed’in vefati sonrasinda yasanan gelismelere dayanmaktadir. Ancak Anadolu Aleviligi ele alinirken islamöncesi ve sonrasi birçok farkli dinsel ve kültürel unsuru da gözden kaçirmamak gerekmektedir.Önce Aleviligin dogusuna yolaçan gelismeleri görelim: Hz. Muhammed’in vefati sonrasinda ortaya çikan kimin halife olacagi sorunu, Alevi-sünni meselesinin ilk tohumlarini atmistir. Hz. Muhammed daha sagliginda birçok kez Hz. Ali’nin halefi olacagini vurgulamisti. Hz. Muhammed’in soyu, kizi Hz. Fatima’yi es olarak verdigi Hz. Ali’den devam etmisti.Hz. Muhammed Mekke’ye Hicret ettigi zaman da ailesine ve islerine bakmak üzere Hz. Ali’yi yerine birakmisti. Üstelik Peygamber Hz. Ali’nin katildigi hemen hemen bütün savaslarda onu komutan olarak atamistir. Bilindigi üzere Hz. Muhammed Veda Hacci dönüsünde (632) Gadîru Hum adli yerde beraberindeki müslümanlarla konaklayarak bir konusma yapmis ve bu konusmasinda kendisinden sonra amcasioglu ve damadi Hz. Ali’nin müslümanlara önder yani halife tayin oldugunu ifade etmisti. Orada aralarinda Ikinci Halife Ömer’in de bulundugu müslümanlar bundan dolayi Hz. Ali’yi kutlamislardi. Ölmeden önce Hz. Muhammed “Bana bir kalem ve kagit getirin size bir vasiyet yazdirayim ki, benden sonra ihtilafa düsmeyesiniz.” demis ancak bu istegi yerine getirilmemis ve Peygamber vasiyetini yazamadan vefat etmisti. Daha sonra Hz. Ali ve diger aile üyeleri Peygamberin defin isleriyle ugrasirken, Ebu Bekir ve Ömer’in de aralarinda bulundugu ensar ve muhacirin ileri gelenleri iktidar kavgasina baslamislardi bile. Bu iktidar mücadelesi Ebu Bekir’in halife olmasi ile sonuçlanmis, daha sonra sirasiyle Ömer ve Osman halife olmuslardir. Sonuç olarak bu üç kisinin halifelikleri, deyim yerindeyse Peygamberin Ehli Beytine ragmen gerçeklesmis, bu nedenle yüzyillardir tartisilagelmistir. Hz. Ali ve Hz. Fatima bu halifelikleri onaylamamakla birlikte, iktidar ugruna gerginlik yaratmaktan da kaçinmislar, bu haksizligi sineye çekmeyi uygun görmüslerdir. Alevi-Sünni meselesinin ilk çikisi özetlemege çalistigimiz bu halifelik meselesine dayanir. Ehli Beytin basina gelenler ve bunlardan en önemlisi Kerbela Olayi ise Aleviligin siyasal ve düsünsel bakimlardan daha da olgunlasmasina ve Araplar disindaki diger uluslar arasinda da yayilmasina neden olmustur.Simdi bu gelismeleri görelim: Osman’in halifelik dönemi (644-656), daha önce tohumlari ekilmis bulunan bölünmelerin, problemlerin su yüzüne çiktigi bir dönem olmustur. Halife Osman’in yönetiminde akrabalarina, yani Emevi ailesine gösterdigi asiri yakinlik ve valiliklere onlari tayin etmesi ve diger suistimaller ona karsi Irak, Misir, Hicaz ve Surite’de yogun bir hosnutsuzluk duyulmasina yolaçmistir. Valileri halka kötü davraniyor olmalarina ragmen onlari koruyucu bir tutum takinmis, sonuçta Misir, Basra ve Kûfe’den yola çikan gruplar Halife Osman’in evini kusatarak onu öldürmüslerdir.(656) Üçüncü Halife Osman’in öldürülmesi sonrasi Hz. Ali halifeligi sahabenin israrlari üzerine kabul etmistir. Hz. Ali iç karisikliklarin çok yogun oldugu bir dönemde ve bu karisikliklari sonlandirmak amaciyla halifelik görevini kabul etmistir. Daha önce Osman’in aleyhinde bulunmus olan Hz. Muhammed’in eslerinden Ayse, Talha ve Zübeyr, Hz. Ali’nin halife olmasi sonrasinda onu Osman’in ölümünden sorumlu tutarak Cemel savasina yolaçmislardir. Cemel Savasi Hz. Ali’nin galibiyetiyle sonuçlanmistir. Hz. Ali bu olaydan sonra Sam’da hüküm sürmekte olan ve kendisine biat etmeyi reddeden Sam Valisi Muaviye sorununun çözümüne giristi. Muaviye, Hz. Ali’yi Osman’in ölümünden sorumlu tutuyor ve Sam’da bunun propagandasini yapiyordu. Hz. Ali’nin uyarilari sonuçsuz kalinca Hz. Ali ve Muaviye Ordulari arasinda Siffin Savasi (657) baslamis oldu. Hz. Ali’nin ordusu savasi kazanmak üzereyken, Muaviye’nin yakin adami Amr Ibn-ül As’in, askerlerin mizraklarinin ucuna Kuran sayfalarini baglatarak “Allahin kitabi sizinle bizim aramizda hakem olsun.” diye bagirtmasi sonucu Hz. Ali’nin ordusu saldiriyi durdurdu. Bu sekilde Amr’in hilesi ise yaramis ve iki taraftan hakemler seçilmis, bir sonuca ulasilamamistir. Burada Hz. Ali’nin ordusundan ayrilan bir grup da Hariciler adini almislardir. Böylece müslümanlar Hz. Ali yandaslari, Muaviye yandaslari ve Hariciler olmak üzere üçe bölünmüs oluyorlardi. Hz. Ali vefatindan önce Haricilere yönelik askeri bir harekat düzenlemis, önemli bir bölümünü yok etmisti. 24 Ocak 661’de ise Hz. Ali, Ibn Mülcem adli bir harici tarafindan ugradigi saldiri sonucunda sehid olmustur. Bu sekilde Emevi hükümdari Muaviye iktidara yönelik siyasal amaçlarini ne pahasina olursa olsun elde etmeye ugrasmis, Siffin’de Hz. Ali’ye yenilecegini anlayinca hileye basvurmus ve Hz. Ali’nin vefati ile Emevi saltanatini kurma amacina ulasmistir. Hz. Ali’nin vefati sonrasi Sam ve Misir disinda bütün eyaletler Hz. Hasan’a biat etmislerdi. Muaviye kendi iktidari için tehlikeli saydigi Hz. Hasan’i zehirletmekten de çekinmedi. Muaviye, Ehli Beyte ve Hz. Ali yandaslarina her türlü eziyeti yaptirmis, camilerde Hz. Ali’ye lanet okutmus ve kendisinden sonra oglu Yezid’in halife olmasini saglamak yoluna gitmisti. Hz. Hasan’in zehirletilmesiyle Yezid’in önünde en büyük engel olarak Hz. Hüseyin bulunmaktaydi. Yezid ilk is olarak Medine Valisi ve akrabasi Velid’e bir mektup yazarak, özellikle Hz. Hüseyin’in muhakkak kendisine uymasinin saglanmasini, bunu reddederse öldürülmesini emrediyordu. Dogal olarak Hz. Hüseyin’in Yezid gibi bir zalime itaat etmesi mümkün degildi. Hz. Hüseyin, Muhammed Hanefi’nin de tavsiyesiyle 4 Mayis 680 gecesi, bütün aile fertlerini yanina alarak Mekke’ye gitti. Ayrica, Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmedigini ve Mekke’ye gittigini ögrenen Kûfeliler de Hz. Hüseyin’e elçiler göndererek Kûfe’ye davet ile kendisini halife olarak taniyacaklarini bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcaoglu Müslim’i uygun bir ortam saglamak için Kûfe’ye gönderdiyse de Müslim Yezid’in adamlarinca yakalanarak idam edildi. Hz. Hüseyin Mekke’den Kûfe’ye dogru yola çiktigi sirada Müslim öldürülmüstü. Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya geldiklerinde hem susuz birakilmis, hem de binlerce kisilik ordu tarafindan sarilmis durumdaydilar. Yezid’in Kûfe valisi Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüsmek veya islam sinirlarindan birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek, yani Hz. Hüseyin’i öldürmekti. Çünkü biliyordu ki Hz. Hüseyin yasadigi sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu. Sözde müslümanlardan olusan koskoca bir ordu iktidar ugruna kendi dinlerini kuran Peygamberin torununu ve ailesini katletmeye kararliydi. Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazirliklarini yapti ve Yezid’in ordusuna yaklasarak hitab etmek istediyse de, bu anlamli konusma Yezid’in ordusunu pek etkilemedi. Çok dengesiz bir sekilde baslayan savasta Hz. Hüseyin’in 23 süvari ve 40 piyadeden olusan savasçilari ögleden sonraya gelindiginde gittikçe azalmis bulunuyordu. Hz. Hüseyin de bu az sayida insanla yaya olarak savasiyordu. Sonunda Simr’in emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin sehid edildi.Sonra çadirlar yagma edildi, hasta olan Imam Zeynel Abidin de öldürülmek istendiyse de engellendi. Bu çirkin savasin en küçük kurbani ise daha alti aylik bir bebek olan Hz. Hüseyin’in oglu Ali Asgar’di. Hz. Hüseyin tarafinda sehid olanlar yetmis iki kisi idi. Kerbela olayi yüzyillara damgasini vurmus bir tarihsel olaydir. Bu olay o zamanki müslüman memleketleri halklarini o kadar etkiledi ki Emevi saltanati kökünden sarsildi. Kerbela Olayi Iran ve Hicaz’da duyulunca halkta Emevilere karsi büyük bir kin olustu ve isyan hareketleri basgösterdi. Yezid’in Mekke ve Medine’ye saldirmasi ise bardagi tasiran son damla oldu. Özet olarak , camilerde Hz. Ali’ye küfür ettirilmesi, önce Hz Hasan’in daha sonra da Hz. Hüseyin ve ailesinin ki Peygamberin soyu onlardan devam ediyordu, acimasizca öldürülmeleri, Emevi Hanedanina karsi muhalif bir düsünsel ve siyasal temeli olan bir harekete yolaçti. Bu harekete Hz.Ali yandasligi veya Alevilik demek mümkündür. Niye Telefonda ALO Deriz? Telefonda hemen hemen her gün kim bilir kaç kez kullandigimiz "Alo" sözcügü, gerçekte bir sevgilinin kisaltilmis adidir. Sevgilinin tam adi Allessandra Lolita Oswaldo'dur. Bu sevimli genç kiz, telefonu icat eden, A.Graham Bell'in sevgilisiydi. Graham Bell telefonu icat edince ilk hatti sevgilisinin evine çekmisti. Atölyesinde telefon çalinca arayanin Allessandra Lolita Oswaldo'dan baskasi olamayacagini bildiginden Graham Bell, telefonu açar açmaz "Allessandra Lolita Oswaldo" diyordu. Bell, zamanla sevgilisine, adini kisaltarak hitap etmeye basladi ve telefonu her açisinda onu "Ale Lolos" diye karsiladi. Çalismalari uzadikça Graham Bell, sevgilisinin adini daha da kisaltti ve öne iki heceli bir ad buldu. Bu kisa ad "Alo" idi. Allessandra Lolita Oswaldo, gelistirip, tüm kente yaymaya çalistigi telefondan baska birsey düsünmeyen sevgilisinin bitmek tükenmek bilmeyen deneylerinden rahatsiz olmaya baslayinca Graham Bell'i telefonuyla bas basa birakip onu terk etti. Yasli Bell, sevgilisinin birgün onu arayacagi umuduyla telefonun basindan ayrilmadi. Kentte çekilen telefon hatlarinin sayisi da giderek artmaya baslamisti. Graham Bell'i artik baska kisiler de ariyordu. Fakat o, telefonun her çalisinda kendisini sevgilisinin aradigini sanarak telefonunu "Alo" diyerek açiyor ve artik herkes "Alo" diyordu. O günlerde hemen herkes telefonu açtiklarinda Alexander Graham Bell'in anisina saygi olarak "Alo" demeye basladi. Bugün tümümüzün kullandigi "Alo" sözcügü iste o günlerden günümüze uzanmaktadir. Mermi gerçekten suya islemez mi? Filmlerde saldiriya ugrayan kahraman hemen suya dalar. Peki bu gerçekten kahramani kurtarabilir mi? Kursunun islememesi için ne kadar derinlere dalmalidir? Evet kurtarir. Hem de kahramanin kurtulmasi için bir kaç santimlik derinlige dalmasi yeterli olabilir. Sinema filmlerinde abartildigi sanilan bu garip gerçek aslinda bilimsel olarak da formüle edebilecek bir fiziksel gerçege yani maddelerin yogunluk oranina dayaniyor. SU HAVADAN 700 KEZ DAHA YOGUNDUR Herhangi bir ortamda yol alan nesne bir direnç ile karsilasir ve bu kuvvet hizini keser. Su gibi yogunlugu fazla olan ortamlarda, bu direnç kuvveti havadan daha büyüktür. Su havadan 700 kez daha yogundur. Mermi üzerindeki direnç kuvveti, hizin karesi ile ölçülür ve ayni zamanda hareket halindeki gövdenin yüzey alani ile orantilidir. Bu bilgilerin isigi altinda kursunun hareketinin denklemini kurabiliriz. Bu da hizinin azaldigi mesafeyi verir. Bu formülü kurmak için merminin kütlesi ve boyutu, suyun yogunlugu ve direncin katsayisi gerekir. Hizi saniyede 300 metre olan tipik bir mermi için suda yavaslayacagi derinlik birkaç metredir. Dolayisiyla yüzeyden 3 metre derinlige dalmak yeterlidir. BIR KAÇ SANTIM DALMAK YETERLI Eger kötü adamlar suyun kenarindan ates ediyorsa, esas çocugun birkaç cm derine dalmasi yeterlidir, çünkü mermi küçük bir silahtan çikar mermi su üzerinde sektirilen tas gibi seker gider. Eger kötü adamlar uçaktan ates ediyorsa, kursunlar suya daha dik bir açidan geliyordur. Bu durumda bile.50 mm zirh delen bir kursun suda ancak 30 cm'ye kadar isler. Çinlilerin gözleri neden çekiktir? Yalniz çinlilerin degil, Orta ve Güneydogu Asya'da yasayanlarin, japonlarin hatta Eskimolarin da gözleri çekiktir. Aslinda göz yapisi bütün dünyada aynidir. Farki yaratan göz kapaklaridir. Çekik gözlü diye nitelendirilen irklarda gözün üzerindeki göz kapaginin ikinci kivrimi, gözün üstüne daha çok inmistir. Bazi teorilere göre bu kivrim insanlarin gözlerini yogun kar tabakasinin, göz kamastiran isigindan korumak için bir çesit kar gözlügü gibi gelismistir. Çinde ve öteki bölgelerde her ne kadar yogun kar yagmiyorsa da onlarin atalarinin buzul çaginda kuzeyde yasadiklari daha sonra güneye indikleri kanitlanmistir. Yalniz gözleri degil, burunlari da rüzgara karsi korunmak için küçülmüs, burun delikleri sogugu engellemek için daralmistir. Ciltleri de koruma amaçli olarak yaglidir. Göz kapaklari da yaglidir. Gözü ve iç tabakalarini kara ve buza karsi korur. Yani çekik gözlü degil, düsük göz kapakli, demek daha dogrudur Yagmurda karincalara niçin bir sey olmuyor? Bir karincayi alin, suyun içine batirin, saatlerce tutun ölmez. Sudan çikardiginizda ölü gibi görünür ama birkaç saat içinde kendine gelir. Biz insanlar böyle suya batirilsak, nefes alamadigimiz için oksijensizlikten ölürüz ama su karincalarin çok ince olan nefes tüplerinden içeri giremez. Karbondioksitten narkoz yemis gibi olurlar. Tabii ki bu süre çok uzarsa onlar da ölürler ama dayanma süreleri inanilmazdir. Ne var ki, karincalar yagmur ve seller altinda bu sekilde nefeslerini tutarak mücadele vermiyorlar. Yagmuru hissedince yuvalarina giriyorlar ve giris yollarini tikiyorlar. Ates karincasi denilen bir türünde ise karincalar birbirlerine tutunarak sel sularinin üstünde yüzüyorlar. Bir yerde karaya vurup çikiyorlar. Tabii kraliçe karinca ortada, yüksekte ve mümkün oldugunca kuru tutuluyor. Karinca yuvalari insaat teknigi olarak örnektirler. Yuvanin girisine bagli ve buradaki suyu alip baska tarafa verebilen birçok tünel daha insa ederler. Bazilari ise yuvalarinin üstünü öyle saglam kapatirlar ki, sel sularinin bir evin çatisinin üstünden asmasi gibi geçip giderler. Yine de bir aksilik olur, yuva su ile dolarsa, karincalar çöp ve yaprak parçalarina veya yukarida belirtildigi gibi birbirlerine tutunup yüzebilirler. Çok siddetliyagmurdan sonra olusan çamur tünellerini kapattigi zaman ise yuvalarini yeniden insa etmek zorunda kalirlar. Gündelik hayatta artik yaygin olarak kullanilan mikrodalga firinlarin kapaklarinda kaçak yapmamalari, insanlara zarar vermemeleri için özel tedbirler alinir. Ancak bir mikrodalga firinina girmis karincaya, firin çalistigi sürece bir zarar gelmeyecegini biliyor muydunuz? Mikrodalga firinlarinda isin yogunlugu bir noktaya göre ayarlidir. Bu nokta hemen hemen firinin ortasidir. Bu nedenle yiyecek, her tarafi esit pissin diye ortada dönen bir tabla üzerine konulur. Karincalar firinda isinlarin daha az yogun oldugu bölgeleri hissederler. Zaten sicak bölgelere girseler de, vücut yüzey alanlarinin hacimlerine oranla yüksek olmasi nedeni ile ilik bölgeyi bulana kadar kendilerine zarar gelmez....... GENEL KÜLTÜR --- Soru ve Cevaplari Soru 1 : Müslümanlarin dünyadaki nüfusu ne kadardir? Cevap : Yaklasik 1,5 milyar kadar, dünya nüfusunun dörtte biri kadar Soru 2 : Imsak ne demektir? Cevap : Sahurun bitimi, orucun baslama vaktidir. Soru 3 : Sahur ne demektir? Cevap : Oruç tutmak maksadiyla gece kalkilip, en geç imsak vaktine kadar yenilen yemegin adi. Soru 4 : Günümüzde nüfusu en fazla olan Islam ülkesi hangisidir? Cevap : Endonezya Soru 5 : Hicri takvim nedir ve kim baslatmistir? Cevap : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Mekke’den Medine’ye hicretini baslangiç kabul eden ve aya göre hesap edilen takvimdir. Hz. Ömer (r.a.) baslatmistir. Soru 6 : Ravza-i Mudahhara nedir? Cevap : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek kabirleri ile minberi arasindaki yerin adi Soru 7 : Hicri takvim ile Miladi takvim arasindaki fark nedir? Cevap : Hicri Takvim; Peygamberimiz (s.a.v.)’in hicretiyle baslar, hesaplamalar aya göredir. Miladi takvim; Hz. Isa (a.s.)’in dogumuyla baslar, günese göre ayarlanmistir. Soru 8 : Ilk defa dünya haritasini kim çizmistir? Cevap : Piri Reis Soru 9 : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i övmek için yazilan siire ne ad verilir? Cevap : Nati Serif Soru 10 : Kaside-i Bürde’nin sahibi sair Kab Bin Züheyr (r.a.)’a Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in verdigi (hediye ettigi) hirka bugün nerede muhafaza edilmektedir? Cevap : Istanbul-Topkapi sarayi Hirka-i Saadet dairesinde Soru 11 : Rasulüllah (s.a.v.)’in Veysel Karani’ye hediye olarak biraktigi, Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.)’in bu vasiyeti yerine getirerek ulastirilan Hirkasi bu gün nerededir? Cevap : Istanbul’da Hirka-i Serif Camiinde bulunmaktadir Soru 12 : Keçeli Halil adinda bir zat, yemegi cani istedigi bir seyin parasini bir kenara ayirarak sonunda biriktirdigi bu paralarla bir mescit insa ettirmistir. Bu mescidin adi nedir ve nerededir? Cevap : Sanki Yedim Mescidi. Fatih Camisinin Dogusunda Soru 13 : Dünyaca ünlü iki müslüman boks sampiyonunun adi nedir? Cevap : Muhammed Ali (Cassius Clay), Malik Abdülaziz (Mike Tyson) Soru 14 : Ikinci dünya savasinda hangi ülkeye Atom bombasi atilmistir ve atilan sehirler hangileridir? Cevap : Japonya, Hirosima ve Nagasaki Soru 15 : Top ile oynanan bes adet spor dali sayiniz? Cevap : Futbol, Basketbol, Voleybol, Hentbol, Rugby Soru 16 : Futbol maçlarinda oynanan topun Fifa kurallarina göre agirligi ne kadar olmalidir? Cevap : 452 gram Soru 17 : Futbol sahasinin büyüklügü ne kadardir? Cevap : 50 metre X 100 metre Soru 18 : Yetmisli yillarin sonunda Islam’i seçen ünlü pop sanatçisi kimdir? Cevap : Yusuf Islam (Cat Stevens) Soru 19 : Müslüman olan ünlü deniz bilimcisi ve arastirmacisi olan adamin adi nedir? Cevap : Kaptan Custeau Soru 20 : Avustralya adasinin en taninmis hayvaninin ismi nedir? Cevap : Kanguru Soru 21 : Istanbul ilimizde bulunan asma köprülerin isimleri nelerdir? Cevap : Bogaz Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü Soru 22 : Baskent Ankara’da bulunan uluslar arasi hava limanimizin adi nedir? Cevap : Ankara Esenboga Hava limani Soru 23 : Fransa ile Ingiltere’yi bir birine baglayan tünelin adi nedir? Cevap : Manch Tüneli Soru 24 : Bulundugumuz çagda Islam dini en fazla hangi kitalarda daha fazla yaygindir? Cevap : Asya ve Afrika Soru 25 : Futbol toplam kaç kisi ile oynanir? Cevap : 22 kisi Soru 26 : Almanya’da bulunan minareli en büyük cami hangi sehirdedir? Cevap : Mannheim’de (2500 kisilik) Soru 27 : Papa II. Jan Paul hangi Hiristiyan mezhebinin lideridir? Cevap : Katolik mezhebi Soru 28 : Her sinif ve kademedeki insanlarin düsünce ve davranislarinda yanlisi degil dogruyu, zararliyi degil faydaliyi, zulmü degil adaleti, kötüyü degil iyiyi seçip, uygun vasitalarla, ameli meleke kazandirmaya ne denir? Cevap : Egitim Soru 29 : Ankara ilimizin araba ve sehir kod numarasi kaçtir? Cevap : 06 Soru 30 : Bakü hangi devletin baskentidir? Cevap : Azerbaycan Soru 31 : Endonezya devleti hangi kitadadir? Cevap : Asya Soru 32 : Genellikle yeni ismi ile anilan Hatay ilimizin eski ismi nedir? Cevap : Antakya Soru 33 : Türkiye’nin en büyük gölü hangisidir? Cevap : Van Gölü Soru 34 : Türkiye’nin yüzölçümü kaç kilometre karedir? Cevap : 779.452 kilometre karedir. Soru 35 : Türkiye’nin en yüksek dagi hangisidir? Cevap : Agri Dagi (5165 metre) Soru 36 : Türkiye’de bulunan iki akarsuyun adini söyleyiniz? Cevap : Dicle ve Firat Soru 37 : Toros daglari Türkiye’nin hangi bölgesindedir? Cevap : Akdeniz Soru 38 : Hollanda’nin baskenti nedir? Cevap : Amsterdam Soru 39 : Dünyanin en uzun nehrinin adi nedir? Cevap : Nil nehri (Afrika kitasinda) Soru 40 : Semerkant hangi ülkenin sinirlari içindedir? Cevap : Özbekistan Soru 41 : Dogu Roma imparatoru Rasulüllah (s.a.v.)’in mektubunu okumadan önce, o sirada Sam’da ticaret için bulunan Ebu Süfyan’dan bilgi aldi. Onun yalan söylemeyen emin bir insan oldugunu ögrendi ve ona: “Insanlara yalan söylemeyen birisinin Allah’a yalan söylemesi mümkün degildir” dedi. Bu imparator kimdir? Cevap : Herakliyus Soru 42 : Ispanya’da geçmiste kurulmus olan Islam devletinin adi nedir? Cevap : Endülüs Emevi Devleti Soru 43 : Afrika’nin kuzeyinde, Akdeniz’in kiyisinda 1.750.000 kilometre kare genislikte olan ve nüfusu yaklasik 3.100.000 olan ülke hangisidir? Cevap : Libya Soru 44 : 18.asirda yasamis Fransiz komutan ve devlet adami, askeri bir egitim gördükten sonra orduya katildi. Önemli askeri basarilardan dolayi kisa sürede Tuggenerallige yükseldi. Daha sonra 15 sene diktatörlük yapti. Kendisine has kisiligi ile taninan, koydugu kanunlarla 1789 Fransiz devrimini bütün Avrupa’ya yaymistir. Bu diktatör Fransiz devlet adami kimdir? Cevap : Napolyon Bonaparte Soru 45 : Hayvanlar kaç yapiya sahiptir? Cevap : Iki yapiya sahiptirler; His ve Irade Soru 46 : “Zaman ihtiyarladikça Kur’an gençlesiyor” sözü kime aittir? Cevap : Bediüzzaman Saidi Nursi Soru 47 : Islami yilbasi hangi ay ile baslar? Cevap : Muharrem ayi ile Soru 48 : Bir gayeyi gerçeklestirmek ve bir davayi hakim kilmak için, hiyararsik bir yapi içinde bir araya gelerek faaliyet gösteren topluluga ne denir? Cevap : Teskilat Soru 49 : Kaç yilda bir Subat ayi 29 çeker? Cevap : 4 yilda bir Soru 50 : Eskiden Islam dünyasinin ilim besigi olan Kufe sehri hangi devlet sinirlari içindedir? Cevap : Irak Soru 51 : Cumhuriyet döneminde bir süre Ezan Türkçe okunmustur. Hangi tarihler arasi okunmustur ve kimin dönemindedir? Cevap : 1932-1950 yillari arsinda Ismet Inönü döneminde Soru 52 : 165 tane dik çivinin üzerine sirt üstü yatarak gögsünde 35 kilo agirligindaki betonu kirdirtan ve yine sirtinda takoz parçalattiran Cevap : Yilmaz Aydin Soru 53 : Eski güresçilerimizden olup Amerika’da katildigi bir sampiyonada birincilikler alan ve kendisine “benimle evlenirsen milyarlarim senin olur” diyen Amerikali bir bayana “Bire hatun biz buraya damizlik için mi geldik” diyen pehlivanimiz kimdir? Cevap : Koca Yusuf Soru 54 : Diger bir adi “Küçük Asya”dir. Kuzeyinde Marmara denizi ve Kara Deniz,Dogusunda Gürcistan, Nahçivan ve Iran, Güneyinde Irak, Suriye ve Akdeniz, batisinda ise Ege denizi ile çevrilidir. Yüzölçümü 756.855 kilometre karedir. Firat, Dicle, Kizilirmak, Yesilirmak ve Sakarya önemli akarsularidir. En yüksek yeri 5165 metre ile Agri dagidir. Zengin bir tarihi olup, jeopolitik açidan da son derece büyük bir öneme sahip olan bu bölgenin adi nedir? Cevap : Anadolu Soru 55 : Aya ilk defa kaç yilinda ve kim ayak basti? Cevap : 1969 yilinda Neil Armstrong Soru 56 : Iki nehir anlamina gelen, Firat ve Dicle nehirleri arasindaki topraklara daha genis anlamda Sattülarabin iki yakasinda ve Iran yaylasinin bati eteginde bulunan ülkelere tarih boyunca verilen isimdir.Uygarliklarin merkezi olmus ve ev sahipligi yapmis olan bu bölgenin adi nedir? Cevap : Mezopotamya Soru 57 : 1940 yilinda Ankara’da dogdu. Istanbul Üniversitesi Alman Filojisini bitirdi. Çesitli devlet görevlerinde çalisti, TRT de görev yapti. Lise ögrenciliginde edebiyat hayatina basladi. Aci adli bir dergi çikardi ve edebiyati Dirilis ve Mavera dergilerinde isledi. Müslümanca bir duyarliligin agir bastigi siirine sembolik bir alegorik duyguhakimdir. Kitaplarindan bazilari; Isaret çocuklari Yedi güzel, Korku ve Yakaristir. 1987 yilinda Pankreas kanserinden vefat eden sairimiz kimdir? Cevap : Cahit Zarifoglu Soru 58 : Hak, Hakki üstün tutan sistemlerde su dört seyden dogar; a-Dogustan haklar, b-Emek karsiligi haklar, c-Adalet geregi haklar, d-Anlasmalar geregi haklar. Simdi kuvveti üstün tutan sistemlerde Hakkin hangi seylerden dogdugunu siz söyleyiniz? Cevap : Kuvvet, Çogunluk, Imtiyaz ve Çikar Soru 59 : Toplam talebin toplam arzdan fazla olmasi, buna bagli olarak fiyatlarin yükselmesine dayanan ekonomik dengesizlik, paranin degerinin düsmesi ve alim gücünün azalmasi olayina ne ad verilir? Cevap : Enflasyon Soru 60 : Toplum yapisinin seklini, gelisimini ve degisimini inceleyen, bilimsel metot ve arastirma teknikleri kullanarak, toplum yapisinda meydana gelen olaylari yorumlayan, teoriler gelistiren ve kendi kavramlari ile kanunlara ulasan bilim dalina ne denir? Cevap : Sosyoloji Soru 61 : Kisinin hastalik, kaza, hapis, bunalim gibi ruhi ve bedeni yaralanmalardan sonra karsilastigi güçlükleri yenmesine yardim ederek, kendi kendine yeter duruma gelmesine nedir? Cevap : Rehabilitasyon Soru 62 : Dünya üzerinde degisik ekonomik sistemler vardir. Bu ekonomik sistemler faiz açisindan tanimlanabilir.Faizin serbest, piyasa ve karin da serbest oldugu sistem ile, faizin yasak piyasa ve karin da yasak oldugu sistemler vardir. Birde faizin yasak, piyasa ve karin serbest oldugu sistem vardir. Tarif edilen bu üç sistemin adlarini yaziniz? Cevap : Kapitalizm, Komünizm, Islam Soru 63 : Bir çok medeniyete ev sahipligi yapmis olan Kibris adasi müslümanlar tarafindan ilk defa Hz. Osman (r.a.)’in halifeligi zamaninda fetholunmustur. Peygamberimiz (s.a.v.)2in halasi Ümmü Hiram’in da sehit oldugu Kibris, 1573 yilinda II. Sultan Selim tarafindan Osmanli idaresine girmis ve 300yildan fazla Osmanli idaresinde kalmistir. 1923 Lozan anlasmasiyla Ingilizhimayesine terk edilen Kibris adasi sonralari Rumlarla doldurulmaya baslandi. Adadaki Türklerin adadan çikarilmasi için yildirma politikasi uygulayan Rumlar tarafindan vatandaslarimiz olmadik iskencelere tabi tutuldular. Türkiye’nin müdahalesi ile 1974 yilinda barisa kavusan, ancak karisikliklarin hala dinmedigi Kibris adasinda, son dönem karisikliklarin esas nedeni Yunanca’da “Birlesme” anlamina gelen ve Kibris’in Yunanistan ile birlestirilmesini amaçlayan siyasi hareketler olmustur. Bu siyasal hareketin adi nedir? Cevap : Enosis Soru 64 : Çin’i Asya üzerinden Anadolu ve Avrupa’ya baglayan tarihi kervan yoludur. Üzerinden ticaret kanali ile mal aktariminin yani sira, kültür aktarimlarinda da önemli bir rol oynamistir. Bu yol ile felsefeler, ahlak, örf ve adetler degistirilmistir. Dogudan batiya pusula ve kagit gidince Avrupa’nin deniz gücü gelismistir. 1453 de Istanbul’un fethi ile önemini kaybetmeye baslayan ve gemilerin gelismesiyle tamamen islemez hale gelen bu tarihi yol nedir? Cevap : Ipek yolu Soru 65 : Büyük Islam mücahidi ve muzaffer komutan Selahattin Eyyubi tarafindan yaptirilan ve içinde Peygamberimiz (s.a.v.)’in miraca yükselirken bastigi muallak tasini barindiran, sadece kulaktan dolma bilgisi olanlarin yanlis olarak Mescidi Aksa olarak bildikleri disi Kütahya çinileri ile kapli olan, altin sarisi kubbeye sahip caminin dogru ismi nedir? Cevap : Kubbetül Sahra Soru 66 : Enerji sikintisi çekildigi üzerinde yasadigimiz dünyada insanlar enerji elde edebilmek için her türlü yolu denemektedirler. Suyun akis hizindan, rüzgarin esme kuvvetine kadar denenen yollardan biri de maddenin en küçük parçasi olan atomun çekirdeginden degisimi ile ortaya çikan enerji türüdür. En yaygin olan 30 ülkede 438 adet santrali bulunan bu enerji nedir? Cevap : Nükleer Enerji Soru 67 : Biliyorsunuz bu günkü kapitalist ekonomik sistemlerde faiz önemli bir indikatör, gösterge olarak kabul edilir ve bütün karlilik ve yapilabilirlik hesaplari faiz esas alinarak yapilir. Islam ekonomik sisteminde ise faiz yasaklanmistir. Faizin yasaklanmasi nedeni ile faizin yerine gösterge olarak kullanila bir müessese gelistirilmistir. Bu müessesenin adi nedir? Cevap : Selem Soru 68 : Peygamberimiz (s.a.v.)’in: “Ey insanlar, Rabbiniz birdir, Babanizda birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarisiniz. Adem ise topraktandir. Allah katinda en üstün olaniniz takvasi en fazla olaninizdir. Arabin Arap olmayana üstünlügü yoktur, üstünlük ancak takva iledir. Ey insanlar yarin beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz?” diye sonuçlandirdigi Veda hutbesinin bir bölümünde, yukaridaki sözleriyle yasakladigi is nedir ve Peygamberimiz (s.a.v.) bu hutbeyi hicretin kaçinci yili irad etmislerdir? Cevap : Irkçilik- Hicretin 10.yili Soru 69 : Daha çok sporcularda görülür. Ismini bir eklemdeki yarim ay seklindeki kikirdaktan alir. Özellikle diz eklemlerindeki kikirdaga verilen isimdir. Bu kikirdaklarin çesitli sebeplerden dolayi zedelenmeleri, yirtilmalari ile hastalik meydana gelir. Bu sporcu hastaligi nedir? Cevap : Menüsküs (Menüsküs Lejyonlari) Soru 70 : Güneydogu Asya’da, Güney Çin denizine bakan, petrol zengini küçük bir sultanliktir. Adini Malayca “baris ve selamet yeri” anlamina gelen bir kelimeden bir kelimeden alir. Bassehri Benden Seri Begevan’dir. Nüfusu 300 bin civarindadir. Bu devletin baskani dünyanin en zengin insanidir. Uzun yillar Ingiltere’nin sömürgesi olan bu ülke ikinci dünya savasi yillarinda Japonya’nin isgali altinda kaldi. 1984 yilinda Ingiltere’den bagimsizligini kazanmis olan bu Islam ülkesinin adi nedir? Cevap : Bruney Soru 71 : Biyoloji ve fizik bilginlerinden, kanunlarin uygulanmasiyla ilgili olarak faydalanan, özel bir bilim dalidir. Hukuki konularda suçun sebebini, suçta kullanilan araçlarin nitelik ve kullanis biçimlerini, suçlunun yakalanmasi ve suçlulugun ispati ile ilgili delilleri inceleyen ve günümüzde çesitli dallara ayrilan bu bilim dalina ne denir? Cevap : Adli Tip Soru 72 : Vücudumuzun sindirim sistemine ait, karnin arka duvarinda yatik durumda, midenin ise altinda bulunan bir organdir. Kandaki seker düzeyini normal sinirlar içinde tutan insulin diye bir hormon salgilar. Bu hormonu dogrudan dogruya kana verir. Sayet bu hormon yetersiz olursa o zaman seker hastaligi denen hastalik meydana gelir. Insulin denen bu hormonu salgilayan organin adi nedir? Cevap : Pankreas Soru 73 : Insanlik tarihi boyunca Hak-Batil mücadelesi devam ede gelmistir. Hak cephesini Allah (c.c.)’in seçtigi temiz, asil, münevver, azimli, kararli, istikrarli bir dava ahlaki ile peygamberler üstlenmisler, beserin hidayeti ve mutlulugu için kiyasiya çalismislardir. Batil cephesini ise, nefislerinin kölesi olan, egoist, menfaatperest, sadist ve zalim, firavunlar, nemrutlar, hamanlar, karunlar, Ebu Lehep ve Ebu Cehillerin olusturdugunu görürüz. Günümüzde de Hak ve batil mücadelesi aynen devam etmektedir. Batil cephesini güçlülügünü haklilik sebebi görüp, menfaati icabi devamli surette ülkeleri karistirmakta, savaslar çikarmakta, aile ocaklarini söndürmekte ve kan akitmaktadir. Zulmün bir kesiti olarak da Amerika’ya giden beyaz insanlar oralarin yerlisi olan mert ve temiz insanlarin yani Kizilderililerin neslini yok etmek için bu insanlari kölelestirmisler, kafatasi avciligini serbest birakmislar ve kafatasi basina 5 dolar ödemislerdir. Ve bu sekilde en azindan 600.000 Kizilderili’nin kafasini kesmisler, ayrica bu insanlara Avrupa kökenli hastalik ihtiva eden battaniyeler dagitmislardir. O zamanki zalimlerin torunlari da yakin bir zamanda “aids”li battaniyeleri Kürt kardeslerimize dagitmislardir. Roma imparatorlugunda ise zalimlerin en büyük zevkleri, zavalli insanlarin aç aslanlara atilip onlar tarafindan yenilmesini ve arenalarda yasamak için kendi arkadasini dahi öldürmek zorunda birakilan insanlarin dövüsleri seyretmektir. Bu dövüsçülere ne denir? Cevap : Gladyatör Soru 74 : Daha ziyade 1960 sonrasi politik ve ekonomik gerekçelerle Türkiye’den ve diger Islam ülkelerinden yüz binlerce müslüman Bati Avrupa ülkelerine hicret etmislerdir. Bu cografyada yasayan müslümanlar dini vecibelerini tam istedikleri gibi yerine getirememektedirler. Sorunlarini iletebilecekleri resmi bir makamdan yoksundurlar. Simdiye kadar bu cografyada iki ülke Islam dinini resmen kabul etmistir. Bu iki ülke hangileridir? Cevap : Belçika ve Avusturya Soru 75 : Ilk Türkçe hutbe kim tarafindan, nerede ve ne zaman okunmustur? Cevap : 1932 de, Süleymaniye de, Sadettin Kaynak tarafindan Soru 76 : Son 2 asirdir müslüman ülkelere acimasizcasina saldirilar yapilmaktadir. Filistin, Kesmir, Kibris, Azerbaycan, Bosna gibi Islam ülkeleri de ayni saldirilara maruz kalmaktadirlar. Bu asrin baslarinda ise, Bir Kuzey Afrika ülkesi olan Libya’ya karsi zamaninin en gelismis teknolojisi ile donanmis Italyanlar acimasizca saldirdilar. Ama Kuzey Afrika’nin özgürlük savasçisi Ömer Muhtar da elinden geldigince direniyordu. Ne var ki takdiri ilahi gelmis ve Ömer Muhtar idam edilerek Rabbine kavustu. O zamanlar Italya’yi yöneten ve Libya’yi yakip yikan diktatör kimdir? Cevap : Mussolini Soru 77 : Allah yolunda askla ve sevkle çalisan bir kardesimiz, faaliyetlerin yogun oldugu dönemlerde öyle çok, öyle çok kosuyor ki, bu kosmalarin sonucunda, kosu süratini dünya rekorlarina yaklastiriyor. Ve böylece 100m’yi 10 saniyede kosar hale geliyor. Bu kardesimizin sürati saatte kaç kilo metredir? Cevap : 36 km/h Soru 78 : Bu sorumuz bir genel yetenek sorusudur. Adeta isgalci, sömürgeci ve zalim devletler gibi, su üstünde yetisen bir bitki, kapattigi alani her geçen gün ikiye katliyor. Eger bu bitki bir gölü 30 günde tamamen kapatirsa kaç günde yarisini kapatir? Cevap : 29 günde Soru 79 : Ozon tabakasi tarafindan süzülür. Bizlere öldürücü olmayan, hatta faydali olan miktari gelir. Bu nedir? Cevap : Ültra Viole isinlari Soru 80 : Bu sorumuz bir kavramdir. Arapça bir kelime olup, emir vermek, yasaklamak, serbest birakmak, terbiye, sevk ve idare etmektir. Peygamberimiz (s.a.v.) de “bu kavram ve iman halki dünya ve ahrette kurtaran iki unsurdur” diye tarif etmektedir. Imandan sonra en büyük yere sahip olan ve hayatimizi organize eden ve her yönüyle her seyimizi ilgilendiren, bu kadar önemli olmasina ragmen bazi dönemlerde müslümanlarin kendisinden uzak durdugu ve kötü kabul ettigi bu sanatin adi nedir? Cevap : Siyaset Soru 81 : Ünlü sair ve yazarlarimizdandir. 1944 yilinda Kayseri’de dünyaya geldi. Devlet konservatuarinda Fransizca okutmanligi yapti. “Geceleyin bir kosu” ilk siir kitabidir. Siirlerini en son Erbain adli kitabinda topladi.Yazilarini Mavera, Gösterge dergileri, Milli Gazete de yayinladi. Baslica eserleri; “Taslari Yemek Yasak, Irtica Elden Gidiyor.” Bu sair ve yazarimizin adi nedir? Cevap : Ismet Özel Soru 82 : Uluslararasi Adalet Divanini bulundugu sehrin adi nedir? Cevap : Lahey (Den Haag) Soru 83 : Kendi adi ile anilan bir gölün kenarindadir. Kocaeli, Sakarya, Bilecik illeri,Yenisehir ve Orhangazi ilçeleri ile çevrilidir. Tarihte Hiristiyanlar için son derece önemli sonuçlar dogurmus olan Mikaia Konsülleri burada toplanmistir. 1075yilinda Kutalmisoglu Süleyman Sahin eline geçen sehir, haçlilar, Bizanslilar ve Selçuklular arasinda el degistirmistir. 1331 yilinda Orhan Gazi tarafindan Osmanli topraklarina katilan bu sehir baskentlikte yapti. Bu dönemde burada Osmanli devletinin ilk medreseleri kuruldu.1920-1922 yillari arasinda Yunanlilarin isgali altinda kaldi ve Kurtulus savasiyla Türk topraklarina katilan, Osmanli döneminden kalma eserler ve çinileri ile meshur olan ve 14 ile 17.asirlar arasinda üretilen çinileri dünyanin en kaliteli çinilerinden sayilan bu sirin sehrimizin adi nedir? Cevap : Iznik Soru 84 : Kuzey Afrika’da bir Cumhuriyettir. Akdeniz kiyisindadir. Islam ülkesi olarak biliriz ancak idaresi diger Islam ülkeleri gibi laiktir. Çagdas Firavunlar hüküm sürmektedir ve müslümanlara zulmedilmektedir. 164.000 kilometre kare yüzölçümü olup nüfusu 7 milyon kadardir. Bu ülkenin ismi ve baskenti ayni isimdedir.1955’de Fransizlari kovarak bagimsizligini kazanmistir. Uzun yillar da Osmanli yönetiminde kalan bu ülkenin adi nedir? Cevap : Tunus Soru 85 : Mücadeleleri marslara konu olan Eritre’nin bassehrinin ismi nedir? Cevap : Asmara Soru 86 : Az kuvvetle büyük agirliklari kaldirmaya yarayan araç. Kaldirilacak yük, yüke uygulanacak kuvvet noktasi gibi üç bilesimi bulunur. Bu aletin adi nedir? Cevap : Kaldiraç Soru 87 : Kaç kandil gecesi vardir sayiniz? Cevap : 5 tanedir. Mevlit Kandili, Regaip Kandili, Miraç Kandili, Beraat Kandili, Kadir Gecesi Soru 88 : Kamyon, vinç, dozer gibi makinalarin olmadigi Osmanli döneminde insa edilen Süleymaniye ile, her türlü teknik araç ve aletin mevcut oldugu Cumhuriyet döneminde insa edilen Kocatepe camileri kaç yilda tamamlanmistir? Cevap : Süleymaniye 7 yilda, Kocatepe ise 27 yilda tamamlanmistir. Soru 89 : Miladi 712 yilinda Islam diniyle tanistilar. Bagimsizliklarina 15 Agustos 1947 yilinda tam anlamiyla kavusmuslardir. Farkli irklar dolayisiyla farkli kültürlere sahip bir çok milletin bir araya geldigi bu ülkede en önemli birlestirici unsur Islamiyet’tir. Bu dost ülkede bagimsizligin sembolü Muhammed Ali Cinnah’tir. 803 934 km kare topraga sahip olan bu ülke1980’li yillarda önemli bir sahsiyetini sehit veren bu ülkenin adi nedir? Cevap : Pakistan Soru 90 : Iç Anadolu’da yer alan, topraklari en genis yerlesim merkezi. Yüzölçümü 47 420 km karedir. Güney bati kesimleri toroslarin ormanlik yörelerine kadar uzanir. Kara iklimi hakimdir. Tahil ve küçük bas hayvanlarin üretiminde ülke içinde birinci sirayi alir. Alüminyum, magnezit, krom, civa, sodyum tuzu, linyit, kursun, demir ve bakir madenleri vardir. Genis bulvarlari, parklari ve modern binalariyla orta Anadolu’nun önemli sehirlerinden biridir. Selçuklulardan kalma çesitli eserleriyle de ünlü olan bu sehrimiz hangisidir? Cevap : Konya Soru 91 : Bilindigi gibi dünya milletlerinin hepsinin bir marsi vardir. Bizim milli marsimiz da Istiklal Marsimizdir. Bazi marslar o devletin hükümdarini, baskanini övmekte, bazi marslar ise abartili bir sekilde kendi milletini göklere çikarmaktadir. Bizim Istiklal Marsimiz ise tarih boyunca daima müstakil ve hür yasamis bir milletin bu hasletini azimle, heyecanla, imanla birlestiren bir siir saheseridir. Her kitasinda imanla dolu coskuyu dile getiren marsimiz kaç kitadan olusmaktadir? Cevap : 10 kita Soru 92 : Uyusturucu belasi bugün özellikle gelismis ülkelerin toplumlarini tehdit eden bir konumdur. Bunun için ülkeler gençlerini böyle bir beladan kurtarmak için büyük çaba sarf edip yüklü miktarlarda para harcamaktadirlar. Buna ragmen batili ülkelerin bir çogunlugunun ruhen boslukta bulunduklari ve bu boslugu gidermek için degisik yollara basvurduklari bilinmektedir. Yapilan istatistikler ABD’de gençlerin % 35’ine yakininin, Avrupa’da okul çagindaki her çocugun 7 tanesinde birinin yakalandigi uyusturucu müptelaligi önceleri esrar denen uyusturucu ile baslamakta, daha sonra dozu artirarak eroin, morfin ve LSD gibi daha kuvvetli uyusturucularla devam etmektedir. Isin ilginç yani bu uyusturucularin bitkilerden elde ediliyor olmasidir. Yine uyusturucu çesitlerinden birisinin yapilmasinda kullanilan, daha önce Türkiye’de çokça yetistirilen fakat ABD’nin baskisiyla yetistirilmesi kontrollü olarak azaltilan ve dis kozalagi çizilerek oradan çikan sütten uyusturucu elde edilen bitkinin adi nedir? Cevap : Hashas Soru 93 : Üç asirdan beri büyük mücadelelere sahne olmus, her dönemde kendine has mücadele yöntemleri uygulamis Seyh Samiller, Samil Basayevler yetistirmis, insanlarin tasavvufla yogruldugu, 70 yil Rus Komünizminin baskisi altinda yasamasina ragmen, Islami benligini ve mücadele azmini yitirmeyen ve bütün olumsuzluklara ragmen bagimsizligini ilan eden, Türkiye’den sonra Kuzey Kibris Türk Cumhuriyeti’ni ikinci olarak taniyan, milli marsinda “La Ilahe Illallah” yazan, zikri caddelerde yaparak Islam’i haykiran Çeçenistan’in kallesçe bir suikastle sehit edilen lideri Cevher Dudayev’in yerine gelen devlet baskani kimdir? Cevap : Selimhan Yandarbiyev Soru 94 : Eskiden bir günlük yaya yol menzili içinde bir bina yapilirdi. Ve böylece yolcularin emniyet ve istirahati saglanirdi. Kervanlar buralara konaklar ve dinlenirlerdi. Bu dinlenme tesislerinin adi nedir? Cevap : Kervansaraylar Soru 95 : Bir müslüman diger bir müslümanin Hakk’in rahmetine kavustugunu duydugu zaman ne demesi gerekir? Cevap : “Inna Lillahi ve Inna Ileyhi Raciun” (Allah’tan geldik yine Ona dönecegiz) Soru 96 : 1942’de ABD’nin Kentucky eyaletinde dogdu. 1960 yillarinda Roma olimpiyatlarinda kilosunda sampiyon oldu ve daha sonra profesyonel oldu.1964 yilinda müslüman oldu, hemen akabinde yaptigi ünvan maçi ile dünya sampiyonu oldu. Bir müddet sonra askere çagrildi, buradan da Vietnam’a gönderilmek istendi. Fakat buradaki savasin manasiz oldugunu söyleyerek Vietnam’a gitmedi. Bunun neticesinde hapse atildi ve dünya sampiyonlugu ünvani da elinden alindi. Hapisten çiktiktan sonraki maçlarda iki defa daha dünya sampiyonu olarak üç defa dünya sampiyonlugu rekorunu kirdi. Islam Milleti adli bir teskilatin atesli bir üyesi olan Muhammed Ali 1980 yilinda boksu birakti. Daha sonra sinir sistemiyle ilgili olan, el titremesi, bilinçli hareketlerin zorlasmasi gibi bir hastaliga düçar oldu. Bu hastalik nedir? Cevap : Parkinson hastaligi Soru 97 : Osmanli Imparatorlugunda Tazminat fermaninin ilan edilmesinden sonra, Ahmet Cevdet Pasanin baskanliginda olusturulan bir komisyon tarafindan hazirlanan, yurttaslik haklariyla ilgili Islami esaslara dayali kanunlara ne ad verilir? Cevap : Mecelle Soru 98 : Asri saadetteki bir olayin vermis oldugu ilhamla: “Ey müslüman Islam’i öyle diri ve saglam yasa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin” diyen yazar ve Dirilis sairimiz kimdir? Cevap : Sezai Karakoç Neden evlilik yüzügü yüzük parmagina takilir biliyor muydunuz ? Evlilik yüzügü neden hep ayni parmagimizdadir da, neden isaret parmagi bas parmak ya da serçe parmak degil de neden yüzük parmagi... Evlilik yüzügünü ilk defa eski misir prensesi nefertiti takmistir...o yillardaki Tibbin ne kadar ilerde oldugu ayri bir tartisma konusudur ama yüzyillar Sonra anlasilmistir ki direk kalbe giden tek damar evlilik yüzügünü taktigimiz Parmaktadir.. Baska hiç bir parmagimizdan direk kalbe giden bir damar yoktur Bir hafta niçin 7 gündür ? Babilliler 7 günlük haftayi zaman birimi olarak kullaniyorlardi. Ilk çaglarda bilinen bes gezegen ile günes ve ayin sayisinin 7 olusu bu sayiyi gizemli ve ugurlu kiliyordu. Daha sonra dinlerde gögün 7 kat olusu ve dogadaki ana renk sayisinin 7 olusu, müzik notalarinin 7 olusu sayinin önemini daha çok belirtti. Daha sonra Fransa takvim yapisini degistirerek hafta sayisini 10 yapti ama kabul görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasina geçti, o da tutulmadi. Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldi. Ögüt verici sözler Emânete ihânet etmeyin... Hâlinizden sikâyet etmeyin... Büyügünüze emretmeyin... Bos seylerde israr etmeyin... Câhillerle sohbet etmeyin... Nefesinizi bosa tüketmeyin... Insanlari bekletmeyin... Etrafinizi kirletmeyin... Hayatinizi mahvetmeyin... Kimseye minnet etmeyin. Insanlari yüzüne karsi methetmeyin... Kimseye küfretmeyin... Kötülüge meyil etmeyin... Malinizi bosa sarf etmeyin... Sirrinizi açik etmeyin... Her seyi merak etmeyin... Suçunuzu inkâr etmeyin... Serefinizi kaybetmeyin... Vataninizi terk etmeyin... Iyilige niyet edin... Büyüklere hürmet edin... Sikintiya sabredin... Aza kanaât edin... Sözünüzde sebat edin... Bildiginizle amel edin... Hatanizi kabûl edin... Yaramaz ise def edin... Varken tasarruf edin... Âlimlerle sohbet edin... Nefsinizle inat edin... Sofraniza dâvet edin... Zararliysa men edin... Seviyorsaniz ifâde edin... Kalbleri fethedin... Misâfire ikram edin... Muhtâca yardim edin... Bilseniz de istisare edin... Tehlikeye dikkat edin... Hakki teslim edin... Unutacaksaniz kaydedin... Esirgemeyin lûtfedin... Gariplere merhamet edin... Kazanmaya gayret edin... Çalisani takdir edin... Basariyi tebrik edin... Mâzereti kabûl edin... Her an tevekkül edin... Hastalari ziyâret edin... Çocugunuzu terbiye edin... Herkese tebessüm edin... Güvenseniz de kontrol edin... Inanmayana ispat edin... Fakirleri gözetin... Hayir için sarf edin... HUZURLU OLMAK IÇIN 100 ÖNERI 01. Ufak seyleri dert etmeyin. 02. Kusursuz olamayacaginizi kabullenin. 03. Rahat ve ilimli insanlarin çok basarili olamayacaklari düsüncesini bir yana birakin. 04. Olumlu ve olumsuz düsünce kartopunun çig gibi büyüme etkisini göz önüne alin. 05. Sevgi kapasitenizi gelistirin. 06. Unutmayin: Öldügünüz zaman yapilacak isler listeniz hâlâ dolu olacaktir. 07. Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin. 08. Birisine bir iyilik yapin ve kimseye bundan bahsetmeyin. 09. Birakin ilgiyi baskalari toplasin. 10. Içinde bulundugunuz âni yasamayi ögrenin. 11. Sizden baska herkesin bilgili oldugunu düsünün. 12. Sabir gelistirme egzersizleri yapin. 13. Sevgi elini önce siz uzatin. 14. Kendinize sorun: Bir yil sonra bunun bir önemi olacak mi? 15. Gerçegi kabul edin: Hayat âdil degildir. 16. Arada sirada caninizin sikilmasi yararlidir: Birakin caninizsikilsin. 17. Strese dayanma gücünüzü azaltin. 18. Haftada bir kez yürekten gelen bir mektup yazin. 19. Sik tekrar edin: Hayat acil bir durum degildir. 20. Zihninizde özel bir bölüm açin. 21. Her gün bir dakikanizi, minnettar oldugunuz birini düsünmek için harcayin. 22. Tanimadiginiz insanlarin gözlerine bakin ve gülümseyerek merhaba deyin. 23. Her gün kendinize biraz sessiz zaman ayirin. 24. Yasaminizdaki insanlari minik çocuklar ve yüz yasinda ihtiyarlar olarak düsünün. 25. Önce karsinizdaki kisiyi anlamayi hedefleyin. 26. Daha iyi bir dinleyici olun. 27. Savaslarinizi akillica seçin. 28. Çöpü çikarma sirasinin kimde oldugunu hatirlamiyorsaniz gidip siz çikarin. 29. Elestirme isteginizi bastirin. 30. Daha ilimli bir sürücü olun. 31. Unutmayin: Insani edindigi huylar olusturur. 32. Bilmemenin verdigi rahatligi duyun. 33. Ipin ucunu biraz birakin. 34. Bir bitki yetistirin. 35. Yoga (ya da jimnastige) baslayin. 36. Erken kalkmaya alisin. 37. En inatla savundugunuz bes iddianizi siralayin ve bu konularda yumusamaya çalisin. 38. Planlarinizda esnek olun. 39. Konusmadan önce derin bir soluk alin. 40. Suçlulugu degil masumiyeti görmeye çalisin. 41. Sirf girgir olsun diye, size yöneltilen elestiriyi kabul edin. Göreceksiniz caniniz yanmayacak. 42. Kendi görüslerinizden tamamen farkli makale ve kitaplar okuyun ve bir seyler ögrenmeye çalisin. 43. Zihninizi sessizlestirin. 44. Birisi size topu atarsa, bunu tutmak zorunda degilsiniz. 45. Olumsuz düsüncelerinize yüz vermemeye çalisin. 46. Öfkeniz kabarmaya basladigi zaman ona kadar sayin. 47. Sorunlarinizi ögretmeniniz olarak görün. 48. Biraz yüzünüz gülsün. 49. Bu da geçer. 50. Gevseyin! 51. Bugününüzü son gününüzmüs gibi yasayin. Öyle olabilir. 52. Iç dünyaniz için zaman ayirin. 53. Olagan seylerdeki olaganüstülügü arayin. 54. Kendi isinize bakin, kendinizi baskasinin yerine koymayin. 55. Hayati oldugu gibi kabul edin. 56. Yüreginizin sezgisine güvenin. 57. Birakin çogu zaman baskalari hakli olsun. 58. Daha sabirli olun. 59. Kendi cenazenize katildiginizi farz edin. 60. Önce karsinizdaki kisiyi anlamayi hedefleyin. 61. Ruh durumunuzu dikkate alin: Moralinizin bozuk oldugu zamanlar sizi yaniltmasin. 62. Hayat bir sinavdir. Alti üstü bir sinav. 63. Herkesin onayini alamayacaginizi unutmayin. Övgü ve yergi ayniseydir. 64. Rasgele iyilikler yapin. 65. Bir davranisin ardindakini görmeye çalisin. 66. Gönlü bol olmayi hakli olmaya yegleyin. 67. Bugün üç kisiye onlari ne çok sevdiginizi söyleyin. 68. Alçak gönüllü olmaya çalisin. 69. Kisa hazirlik (eksikleri gedikleri kapatma) telasindan kaçinin. 70. Her gün birkaç dakikanizi sevecek birini düsünmeye ayirin. 71. Antropolog olun: Ön yarginizdan uzak, baska insanlarin yasam ve davranis tercihlerini inceleyin. 72. Herkesin farkli olabilecegi gerçegini anlayin ve saygi gösterin. 73. Kendinize bir kamusal yardim konusu seçin. 74. Her gün en az bir kisiye begendiginiz bir özelligini söyleyin. 75. Sinirlarinizi öne sürmeyin, yoksa sinirli olursunuz. 76. Gördügünüz her seyde tanrinin parmak izi vardir. 77. Baskalarinin fikirlerinde biraz olsun dogruluk payi arayin. 78. Bardagin (ve baska her seyin de) kirilmis oldugunu varsayin:Her seyin bir baslangici ve bir sonu vardir. 79. Bu ifadeyi iyi anlayin: Nereye giderseniz siz oradasiniz. 80. Kendinizi iyi hissettiginiz zaman sükredin, kötü hissettiginizzaman ilimli olun. 81. Postayla evlat edinin. Bir vakif yoluyla bir çocuga yardim edin 82. Yasami melodram olarak görmeyin. 83. Ayni anda birkaç sey yapmaya kalkmayin. 84. Firtinanin Gözü'nde (karmasanin ortasindaki sükûnet noktasinda)bulunmaya çalisin. 85. Sahip olmak istediginiz seyleri degil, elde etmis olduklarinizidüsünün. 86. Dostlarinizdan ve ailenizden bir seyler ögrenmeye açik olun. 87. Bulundugunuz konumdan mutlu olmaya bakin. 88. Hizmet vermeyi yasaminizin degismez bir parçasi haline getirin. 89. Bir iyilik yapin ve karsiligini ne isteyin, ne de bekleyin. 90. Varliginizi bir bütün olarak kabullenin. 91. Baskalarini suçlamayi birakin. 92. Yardim etmeye çalisirken önceliginizi küçük seylere verin. 93. Unutmayin: Bundan yüz yil sonra dünyada bambaska insanlar olacak. 94. Sorunlariniza olan bakisinizi degistirin. 95. Bir tartismaya girecek olursaniz, kendi görüsünüzü savunmadan önce karsi tarafin savini anlamaya çalisin. 96. "Anlamli basari"nin tanimini bir kez daha yapin. 97. Duygulariniza kulak verin; size bir sey söylemeye çalisiyorlar. 98. Yasaminizi sevgiyle doldurun. 99. Kendi düsüncelerinizin gücünü bilin. 100. "Daha fazlasi daha iyidir" diye düsünmekten vazgeçin Avrupa ülkelerinin katliam sicillleri Ankara Ticaret Odasi, Avrupa Birligi ülkeleri ile Rusya ve ABD'nin "soykirim ve katliam sicilini" çikardi. Iste ATO'nun derledigi rakamlara göre ülkelerin isledigi insanlik cinayetleri: Ankara Ticaret Odasi, (ATO) Avrupa Birligi ülkeleri ile Rusya ve ABD'nin "soykirim ve katliam sicilini" çikardi. ATO tarafindan yayinlanan raporda, 25 AB ülkesinden 9’unun "soykirim ve katliam sicilinin" bozuk oldugu ifade edildi. Raporda, AB üyesi ülkelerden Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa, Ingiltere, Ispanya, Italya, Yunanistan ve Güney Kibris Rum Kesimi’nin katliam ve soykirim sabikasinin kabarik oldugu belirtildi. Iste ATO'nun raporuna göre Bati'nin ülke ülke soykirim karnesi: KIBRIS RUM KESIMI: "Katliamlarin basladigi 1912 yilindan, Kibris Baris Harekati’nin yapildigi 1974 yilina kadar 1000’i askin Türk, Rumlar tarafindan öldürüldü." YUNANISTAN: "1829’da Yunanistan’in bagimsizligini kazanmasiyla Mora’daki Türkler göçe zorlandi, 20 bin Türk katledildi. 1923 yilinda Lozan’da imzalanan Türk ve Yunan azinliklarin karsilikli mübadelesine iliskin anlasmanin ardindan Bati Trakya bölgesinde yasayan Türkler üzerinde sistemli olarak 'etnik ve kültürel soykirim' baslatti. Türklerin hukuki, siyasi, kültürel ve dini haklarinin kisitlanmasi ibadetlerine izin verilmemesi gibi yogun baskilar sonucu 400 bin Türk bölgeyi terk etmek zorunda kaldi." BELÇIKA: "1.Dünya Savasi’nin ardindan Ruanda’nin yönetimi Belçikalilara verildi. Belçika’nin sömürgesi altindaki Ruanda ve Kongo’da 10 milyondan fazla insan soykirima ugradi." ITALYA: "Italya’nin, Libya’da 1911’den 1940’li yillara kadar uyguladigi imha operasyonlari ve çölün ortasina kurdugu toplama kamplarinda yüz binlerce Afrikali Müslüman hayatini kaybetti. Italya diktatörü Mussolini, Etiyopya'da ve Yugoslavya'da 300 bin insani katletti." FRANSA: "Fransa, 1830 yilinda Cezayir’i isgal etti. 132 yil boyunca Cezayir’i isgal altinda tutan Fransa, 1954-1962 yillari arasinda 1.5 milyon Cezayirliyi katletti. Fransa, 1.Dünya Savasi’nda da 900 bin Afrikalinin ölümüne sebep oldu." ALMANYA: "Almanlar 1933-45 yillari arasinda Büyük Alman Imparatorlugu’nu kurmak ve mükemmel Alman irkini yaratmak hedefiyle diger milletlerden ve etnik gruplardan 21 milyon insani topluca kursuna dizerek, toplama kamplarinda, firinlarda yakarak, gaz odalarinda zehirleyerek soykirima ugrattilar. Gerek Almanya gerekse de Almanlarin isgal ettigi diger ülkelerde yasayan 2 milyon Yahudi sistematik bir biçimde vurularak, asilarak, yakilarak ve zehirlenerek öldürüldü. Almanlar 1891 yilinda da hammadde ve isgücü ihtiyaçlarini karsilamak amaciyla Namibya’ya sömürge kurmak amaciyla çikti. Adanin yerlileri Herero ve Namalar üzerine taarruz eden Alman askerleri yasli, kadin, çocuk dinlemeden 117 bin insani katletti. Yaklasik 132 bin yerliden geriye 15 bini sag kalabildi." DANIMARKA: "AB ülkelerinden Danimarka, 1945 yilinda 250 bin Alman mülteciyi ölüme terk etti. Sovyet Ordusu’nun Alman topraklarina dogru ilerlemesinden kaçan 250 bin Alman mülteci Danimarka’ya sigindi. Üçte birini 15 yasindan küçük çocuklarin olusturdugu Almanlar tel örgülerle çevrili toplama kamplarina alindilar. Binlerce çocuk ve yetiskin tifüs, bagirsak iltihabi ve ishal sonucu yasamini kaybetti." ISPANYA: "Ispanya diktatörü Francisco Franco, ülkesinde 30 bin muhalifini öldürttü. Ispanyollar Amerikalilarla birlikte milyonlarca Kizilderili’yi katletti." INGILTERE: "Ingiltere, 1788-1938 tarihleri arasinda sömürgelestirmek amaciyla gittigi Avustralya’da yerlesik yerli halk Aborjinleri sistematik olarak yok etti. Ingilizlerin aralarina salgin hastalik yaydigi, bununla da yetinmeyip yemeklerine zehir katarak yok etmeye çalistigi 750 bin Avustralya yerlisinden geriye sadece 31 bin kisi sag kalabildi." RUSYA: "Lenin, 1917-1920 yillari arasinda 30 bin muhalifini infaz ettirdi. 1944 yilinda Rusya, Çeçen, Ingus, Karaçay-Malkarlar ile Kirim Türklerini trenlere bindirerek Sibirya ve Kazakistan’a sürgün etti. Bu sürgünde 500 bini askin Müslüman Türk yollarda öldü. Rusya'nin Çeçenistan’a yaptigi saldirilarda da 200 binin üzerinde sivil katledildi." AMERIKA: "Amerika, soykirimlara Kizilderilileri katletmekle basladi. Amerikalilar ve Ingilizler Almanlarin savasi kaybetmelerinin ardindan, Dresden kentine siginan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süreyle havadan bomba yagdirdi. Saldirilarda çocuk ve kadinlarin olusturdugu 200 bin kisi öldü. Amerika’nin Japonya’nin Hirosima ve Nagazaki kentlerine attigi atom bombalari sonucu 135 bin kisi öldü. ABD’nin Vietnam’i isgali ise 70 bin kisinin ölümüyle sonuçlandi. ABD son olarak Felluce’de 1500 sivili öldürdü. Ingiliz Tip Dergisi Lancet'in yaptigi arastirmaya göre Irak'ta ABD isgali dolayisiyla ölen sivillerin toplam sayisi 655 bine ulasti." Akil ile Zekanin Farki Akil aslinda bir kabiliyettir, zeka da öyle. Ikisi arasindaki en önemli fark, bir baskasindan akil alabilirsiniz ama zekayi asla. O, her insanin kendisine mahsustur. Bir hastalik söz konusu olmadigi sürece süphesiz herkesin akli vardir. Akilli olmak, kendi davranislarini bilmek, kontrol edebilmek, dogru ve yanlislarini degerlendirebilmek yetenegidir. Akil, insani hayvandan ayirt eden en önemli faktördür. Hayvanlar yalan söyleyemez ama insanlar sik sik bu yola basvurur. Iste insandaki yalanla gerçegi, dogru ile yanlisi ayirabilme, bir konuda fikir yürütebilme, görüs belirtebilme yetenegi akildir. 'Ah simdiki aklim olsaydi' lafini çok isitmisizdir. Demek ki, akil insan olgunlastikça da degisiyor ve insanin kendisi de bunun farkina variyor. Bir insan degisik fikirlerle digerinin aklini karistirabilir. Hayret verici, sasirtici seyler insanin aklini durdurabilir. Bir seyin içerigini anlamamak 'akil erdirememek' olarak nitelendirilirken baskalarinin çözemedigi bir sorunu çözen kisiye 'bir tek o akil etti' denilir. Birine bir yol göstermek ona 'akil vermek'tir. Bir seyi hatirlamak, unutmamak 'akilda tutmak'tir. 'Akilsiz' tanimi ise dogru ve isabetli düsünemeyen anlaminda kullanilir. Zeka ise bir olayi önce anlama, iliskileri kavrama, yargilama ve açiklayarak çözme yetenegidir. Genel olarak zekanin 12 yasina kadar hizla gelistigi sonra gelisme hizinin yavaslayarak 20 yasina kadar sürdügü, orta yaslarda ise zeka seviyesinin sabit kaldigi kabul edilir. Zeka hayvanlarda da vardir. Hayvanlarda zeka bir nevi içgüdüsel olaydir. Süphesiz hayvan zekasi insana göre gelismemistir ama her iki zeka türü de sinir sistemi ile ilgilidir. Insani ayiran, evriminde olusmus konusabilirle özelligi, dik durabilmesi, el yapisi nedeniyle aletleri kullanabilmesi ve gelismis beyin ve sinir sistemidir. Zeka, bir insanin her türlü olay karsisinda ayni yetenegi gösterebilecegi anlamina gelmez. Bir müzik bestecisi kendi duygusal yapisinin içersinde en karisik eserleri akliyla degil zekasi sayesinde olusturur. Biz bu kisilere 'müzik dehasi' diyoruz. Ancak bu müzik dehalari en basit bir matematik problemini bile çözemeyebilirler. Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algi ve hafiza yetenegine, tutkulara, egilimlere, iradeye ve bilgi edinme istegine göre farkliliklar gösterebiliyor. Akil somut olarak ölçülemez ama zeka pek saglikli olmasa da IQ denilen bir testle ölçülmeye çalisiliyor. Insan ile Hayvan Birlesirse ? Farkli cinslerin birleserek ortaya bir yavru çikarmalarina biyolojik bir engel vardir. Bunun birincisi spermin yumurtayi bulabilmesidir. Spermler gözleri olmamalarina, takip edecekleri güzergahi gösteren bir sistem de bulunmamasina ragmen sasirmadan yollarini bulurlar. En önde giden de yumurtaya ilk ulasan olarak içine girer. Iste burada tabiatin koydugu bir sinirlama vardir. Insan spermi sadece insan yumurtasini tanir ve birlesme islemini sadece onunla yapar. Ikinci sebep, iki farkli cinsin DNA'larinin birbirlerine uymamasidir. Ayni cinste disi ve erkegin DNA'lari, bir fermuari kapattiginizda disler nasil karsilikli olarak birbirlerine geçerlerse, o sekilde uyumlu olarak birlesirler. Insanlarda 23 çift kromozom vardir. Örnegin 15 veya daha farkli sayida kromozoma sahip bir hayvani döllediginde, meydana gelen orantisizliktan, ortaya çikacak hücre anormal bir yapida olur ve gelisimine bile baslayamaz. Sempanze ile insanin genetik yapilari yüzde 99 ayni olduguna ve teorilere göre milyonlarca yil evvelki atalari ayni olduguna göre onlar arasinda bir uyumun saglanmasi gerekmez mi? Bilim insanlarina göre bu yüzde 99 benzerlik sadece proteinlerin mukayesesinden ortaya çikiyor, yoksa DNA dizilisinin uyumu anlamina gelmiyor. Insan sagligi için DNA haritasini çikarmada son asamaya gelinmistir ama tüm bu bilgiler, tekrar insan sagligi için tip alaninda kullanilacaktir. Yani ileride mitolojide oldugu gibi insan basli, hayvan vücutlu veya tersi yaratiklar ortalarda dolasmayacaklardir. Buna en azindan ahlaki bakimdan toplumun baskisi müsaade etmeyecektir. Madem iki ayri cinsin birlesmesinden yavru olmuyor, o halde at ile esek birlesince nasil katir dogabiliyor? Bir kere bu istisnai bir durum ve at ile esegin DNA yapilan insan ve diger hayvanlar arasindakilere kiyasla birbirlerine çok yakin. Bunda bile sonuç üreme açisindan saglikli olamiyor. Katirin annesi at, babasi esektir. Katirlar erkek veya disi olabilirler ama dogustan kisirdirlar, üreyemezler. Çok ender de olsa bazi disi katirlarin dogum yaptiklari görülmüstür ama erkekleri kesinlikle kisirdir. Bu nedenle katir elde etmek için her seferinde ata ve esege ihtiyaç vardir. Katirlar kuvvetli, dayanikli ve kanaaatkardirlar. Biraz huysuz ve inatçi olmalarinin nedeni bu özel durumlari olabilir. Aslinda uygun ortam bulduklarinda erkek at (aygir) ile disi esek de birlesiyor. Bu iliskiden dogan çocuklara 'Bardo' (veya ester) deniliyor. Bunlar öbürleri kadar dayanikli olmadiklarindan daha seyrek yetistiriliyorlar. Antifirizin islevi Nedir ? Arabamizin motoru arabayi yürütecek gücü saglarken bir yandan da isi üretir. Motor blogu içinde devamli dolasan su ile motor sogutulur. Motordan aldigi isi ile isinan bu su da radyatörde havanin yardimiyla sogutulur. Kapali bir çevrimde ve ideal isi dengelerinde devamli olusan bu olayin farkina biz ancak, herhangi bir ariza durumunda sogutma olayi yetersiz kaldiginda, radyatörden buharlar çiktiginda, yani bilinen tabiri ile arabamiz hararet yaptiginda variriz. Kisin soguk aylarinda, hava sicakligi sifirin altina düsünce, arabamiz kapi önünde hareketsiz halde iken bu sogutma suyu da her su gibi donabilir. Donunca genisler ve yaptigi basinçla motor blogunu çatlatabilir. Bu olayi önlemek için suyun içine, sifirin çok altindaki derecelerde bile donmasina mani olacak 'antifiriz' dedigimiz sivi ilave edilir. Motorun sogutma suyunun içine ne oranda antifiriz konulacagini, o bölgede olabilecek en düsük hava sicakligi belirler. O zaman söyle düsünülebilir. Tam emniyetli olmasi bakimindan, sogutma suyunun yerine niçin tamamen antifiriz doldurmuyoruz? Antifiriz orani yüzde yüzü bulunca sicaklik ne kadar düserse düssün maksimum korunma saglanmis olmaz mi? Hayir, olmuyor. Mantiken ters gelebilir ama belirli orandan fazla konulan antifiriz bu sefer de tamamen ters tepki veriyor. Suya yüzde 50 oraninda katilmis antifiriz -37 derecede donarken, antifirizin kendisi yani saf antifiriz -12 derecede donuyor. Suyla karisabilen her sey onun sifir derece olan donma noktasini düsürür. Yani donma derecesini düsürmek için suya toz seker, surup hatta aküdeki asit bile konulabilir. Hepsi de bir dereceye kadar ayni islevi görür ancak hiçbiri diger tehlikeli yan etkileri bakimindan tavsiye edilmez. Ilk otomobillerde seker ve balin antifiriz olarak kullanilmalari denendi, sonralari ise alkolde karar kilindi. Ancak bu sefer de alkolün kaynama noktasi düsük oldugundan motor sicakken sorun çikardi. O halde ideal antifirizin donmayi önlemesi ama ayni zamanda da suyun kaynamasina sebep olmamasi gerekiyordu. Günümüzde bu amaçla 'etilen glikol' denilen renksiz kimyasal bir sivi kullaniliyor. Suyun içine katilan kimyasallarin donmayi önleme özelligi, suyun ve buzun moleküler yapilari ve antifirizin bu yapilara olan etkisinden ileri geliyor. Bilindigi gibi tüm sivilarda oldugu gibi suda da moleküller serbest ve düzensiz halde, katilarda (buzda) ise sabit ve düzgün bir yapidadirlar. Su donarken önce moleküllerinin hareketleri yavaslar sonra da düzgün ve sabit bir pozisyona gelirler yani kristallesirler. Iste antifirizin buradaki rolü. moleküllerinin su molekülleri ile birleserek onlarin buz kristalleri olusturmalarina mani olmaktir. Peki öyleyse ortada su yokken antifiriz kendi kendine niçin daha çabuk donuyor? Çünkü suya katildiginda antifirizin su moleküllerine yaptigini su da antifiriz moleküllerine yapar. Donmayi önlemek daha dogrusu geciktirmek iki tarafli çalisir, su da antifirizin donma derecesini düsürür. Sonuç olarak arabanin sogutma suyuna önerilenden fazla antifiriz konmasinin hiçbir faydasi yoktur aksine zarari vardir. Testi Nasil Soguk Tutar ? Testinin ham maddesi, çamur çukuru veya kuyusunda dinlendirilmis topraktir. Binlerce yillik bir geçmise dayanan ve insanin ögrendigi ilk teknik olan toprak kap yapimi yöntemleri en az degisiklige ugramis bir sanattir. Sanayi makineleri çömlekçinin el ile yaptigini otomatik olarak yaparlar, o kadar. Firinda pisirmek yoluyla çanak çömlek yapma sanatinda evrim, estetigin yani sira saglamlik ve geçirimsizlik niteliklerini iyilestirmeyi amaçlar. Parçayi geçirimsiz kilabilmek için pisirme ve içini sirla kaplama yöntemleri gelistirilmislerdir. Testilerin suyu soguk tutma özellikleri ise istenmeyen bir nitelikten, geçirimli olmalarindandir. Testiler düsük derecelerde pisirildikleri için nispeten gözenekli kalirlar. Içlerindeki suyu hafif hafif gözeneklerinden disari vererek terlerler. Bu terleme olayi aynen insanda oldugu gibi buharlasma yoluyla isi düzenlemesi yapar, serinlemeyi saglar. Testinin geçirimli topraktan yapilmis, emici özellikleri olan, gözenekli yüzeyinden disari çikan su disaridaki sicak havayla karsilasinca buharlasir. Buharlasma sirasinda su tanecikleri testi yüzeyindeki isiyi da alirlar ve testinin sicakligini düsürürler. Içindeki su ile testi arasindaki isi alisverisinin azalmasindan dolayi testinin içindeki su da isinmaz. Bu böylece devam ettigi ve testiden disari sizan su buharlasmaya harcandigi sürece, dis ortamin testiyi isitmasi önlenmis olur. Süphesiz bu sürede testideki su da bir miktar azalir. Testilerin bu özellikleri en iyi Orta Anadolu gibi kara ikliminin hakim oldugu, kurak ve gecelerin serin geçtigi bölgelerde görülür. Geceleyin düsen hava sicakligi ile soguyan su, sabahtan itibaren isinan havanin kuru yani içindeki nem oraninin düsük olmasi sebebiyle daha kolay buharlasir ve testi içindeki suyu gün boyunca serin tutar Patlamis Misirin Patlamasi Patlamis misirin hikayesi bes bin yil evveline, Amerika kitasina kadar uzaniyor. Amerika yerlileri gida için kullanilacak misir ile içi daha sulu olan patlayabilir misirlarin arasindaki farki biliyorlardi. Kolomb kitaya ayak bastiginda yerlilerin misir kültürünü gördü, ama asil ilgi 1510'lu yillarda Güney Amerika'da terör estiren Hernanda Cortes'in Aztek'lerin dini ayinlerde ipe dizilmis patlamis misirlari yediklerini görmesi ile basladi. Üstelik yerliler misiri bir çesit sise geçirerek, tekrar tekrar isitarak veya kizgin kuma gömerek degisik sekillerde patlatarak yiyorlardi. Amerika kitasinin kesfinden sonra Avrupa'ya getirilen ürünlerin içinde en ünlüleri patlamis misir ve tütündü. Birincisine çok fazla yag ve tuz ilave etmezseniz, kesinlikle ikincisinden daha sagliklidir. Ancak tüm misir taneleri patlamaz. Patlayan misirin gizemini yaratan iki faktör vardir: Misir tanesinin içinin çok güzel bir isi geçis özelligi ve müthis bir mekanik mukavemete, yani saglamliga sahip kabugu. Misira dikkatli bakildiginda, etrafinda kalin ve su geçirmez bir kabuk oldugu görülür. Bunun altinda iki tabaka daha vardir. Tanenin bu iç kisimlarindaki moleküllerin siralanis biçimi, normal misir tanelerine göre daha düzenlidir. Bu sayede isi normal tanelere oranla neredeyse iki misli hizla içine yayilabilir. Kalin kabuk isitildiginda, tanenin içi de süratle isinir ve içindeki su, basinçli bir su buhari olusturur. Isinma süresince gittikçe artan bu basinç, sonunda kalin kabugun adeta infilak ederek yirtilmasina yol açar. Tane ilk boyutundan yaklasik 30 misli büyür, içi disina gelir, yani tanenin içindeki yumusak kisim disari çikarak yenilebilir kismi olusturur. Bu özelligi tabiatta baska hiçbir seyde göremezsiniz. Belki biraz ekmegin olusumunu buna benzetebiliriz. Bir misir tanesinin ideal bir sekilde patlayabilmesi için, içinde en az yüzde 14 oraninda su olmasi gerekir. Bunun altindaki oranlarda yine patlar ama kismen açilir, istenen sonuç alinamaz. Misirin içersindeki su oranini artirmak için, kapali bir ortamda üzerine su serpistirilmesi ve beklemeye birakilmasinin faydali olacagi söylenir ama bu islem misirin içindeki su oranini en fazla yüzde l arttirir. Bir misiri igneyle delerseniz, bir firinda veya günes altinda bekletirseniz, 150 derecenin altinda isitirsaniz, yukarida bahsedilen suyun buharlasmasi, basinç ve infilakin hiçbiri gerçeklesmez. Düsündürücü Sözler!!! Neleri bilmedigini bilen çoktur, güçlük, neleri hiçbir zaman bilemeyecegini bilmektir. (Cenap Sehabettin) Bilim, ahlaksiz bir adamin elinde, kötülük yapmak için güçlü bir silahtir. (Fonvizin) Vermede nasil bir üstün olma niteligi varsa, almada da bir boyun egme niteligi vardir. (Montaigne) Herkesin kendine göre bir takim dertleri vardir, ama bu kimin de gramladir, kimin de kiloyla. (Cervantes) Her derde bir deva bulunur. Lakin ahlaksizlik illetini iyi edecek bir ilaç yoktur. (Hazret-i Ali) Bir devlet, yasayan ve kendine karsi çikani ne kadar koruyabilirse o kadar güçlüdür. (Paul Valery) Insanogluna konusmayi ögrenebilmesi için iki yil, dilini tutmasini ögrenebilmesi için altmis yil gereklidir. (Resul Hamzatov) Bir baba, yüz evlada bakar da yüz evlat bir babaya bakamaz. (Gabriele D'annunzio) Günahtan kaçinmayan bilgin, mesale tutan bir kördür. Dogru yolu gösterir, kendisi görmez. (Seyh Sadi) Dünya böyledir iste, herkes kendi degirmenine su çekmeye bakar. (Giovanni Verga) Görmek bile nispidir. Kasinan yeri parmak, gözden iyi görür. (Kemal Tahir) Ya kirmizi gülden ayri yasamali ya da dikenin acilarini hos görmeli. (Seyh Sadi) Kötü haberler kirlangiç kanatlidirlar, iyi haberler koltuk degnekli. (Massinger) Dünya karsilastigin firtinalarla degil gemiyi limana getirip getirmediginle ilgilenir. (William Mc. Fee) Ne karinca zayif olmakla aç kalir, ne de aslanpençesinin ve kuvvetinin zoruyla karin doyurur. (Seyh Sadi) Kedi, sevgilisinde muhakkak tirnak izi birakir. (Mortherlant) Yüksek makamlar yüksek tepeler gibidir, kosarak çikanlar nefes darligi hisseder. (Cenap Sehabettin) En olgun meyve, en basta düser. (William Shakespeare) Her önemsiz sey çok küçümsenirse, öcünü alir. (Lessing) 1001 meziyeti de olsa, insanlara kötü yanlarindan bakarlar. (Moliere) Sevgide günes gibi ol, dostluk ve kardeslikte akarsu gibi ol, hatalari örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya oldugun gibi görün, ya göründügün gibi ol. (Mevlana Celaleddin-i Rumi) Mezarlik ölülerin, topraga karismadan önce adlarini, kimliklerini toprak üstünde biraktiklari yerdir. (Paul Valery) Öfkenin atesi önce sahibini yakar, sonra kivilcimi düsmana ya varir ya varmaz. (Seyh Sadi) Dünyaya geldigimiz gün bir yandan yasamaya, bir yandan ölmeye baslariz. (Montaigne) Utanilasi eylemlerinden pismanlik duymak, yasamini kurtarmaktir. (Demokritos) Insanin kendi vatani için yalan söylemesi bir vatanseverlik sanatidir. Buna diplomasi denilir. (Ambrose Bierce) Ruhu öldürmek, cismi öldürmekten daha büyük bir cinayettir. (Gerhart Hauptmann Osmanli Tokatinin Kökeni Osmanli zamaninda ordu çesitli birliklerden olusurmus. O birliklerden biride Tokatçi grubu imis. Tokatçi denilen askerler devsirmelerden olusur ve gayet iri yapili, iri elli kisilermis. Bunlarin özel çalisma salonlari varmis. Salonlarda mermerden yapili olan büyükçe kolonlar varmis. Tokatçilar bu mermer kolonlari tokatlayarak ellerini daha da gelistirirlermis. Savas sirasinda ordunun en arkasinda bulunur savasin sonlarina dogru hizla savas alanina girer ve bitkin durumda olan düsman askerlerini tek tokat darbesiyle yerle bir ederlermis.Tokat attiklari kisinin yüzünü içeri çökertir ve beyin kanamasi geçirmesine sebep olarak öldürürlermis. Kim Ne Icat Etti AKÜ >> PLANTE VINÇ >> ROMALI VITRUVIUS MATKAP >> G. SOMMEILLER ARSIMED BURGUSU >> ARSIMED ROBOT >> E. SPERRY RADYOAKTIVITE >> A. BECQUEREL RADYUM >> CURIE'LER AMPUL >> EDISON ASANSÖR >> E. OTIS BALON >> MONTGOLFIER KARDESLER BAROMETRE >> TORIÇELLI BARUT(DUMANSIZ) >> SCHULTRE BENZIN MOTORU >> N. OTTO BISIKLET >> K. MACMILLAN- J.K.STARLEY BUHAR TRIBÜNÜ >> PARSONS BUHARLI GEMI(GELISMIS) >> FULTON BUZ MAKINESI >> GORRIE ÇELIK(PASLANMAZ) >> BREARLEY ÇIMENTO >> ASPDIN DAKTILO >> C. LATHAM.. DENIZALTI >> OHN HOLLAND DINAMIT >> NOBEL DINAMO >> PICINOTTI DIZEL MOTORU >> DIEZEL DOKUMA MAKINESI >> HARGREAVES DÜRBÜN >> LIPPERSHEY FOTOGRAF(ILK SEKLI) >> NIEPCE GRAMOFON >> BERLINER HAVA POMPASI >> GURICKE HELIKOPTER >> SIKORSKI HESAP MAKINESI >> PASCAL HOPARLÖR >> RICE/KELLOGG JET UÇAGI >> OHAIN KAGIT IMALI(SELÜLOZDAN) >> DAHL KARBÜRATÖR >> DAIMLER KAUÇUK >> GOODYEAR KRONOMETRE >> HARRISON LOKOMATIF >> STEPHENSON MATBAA >> GUTENBERG MIKROFON >> BERLINER MIKROSKOP >> JANSSEN MORS ALFABESI >> SAMUEL MORS MOTOSIKLET >> DAIMLER NAYLON >> DU PONT LABORATUVARI NEON LAMBASI >> CLAUDE OTOMOBIL(4 TEKERLI) >> BENZ- DAIMLER PARASÜT >> VERANZIO PARATONER >> BENJAMIN FRANLIN PIKAP >> EDISON PIL >> VOLTA PLANÖR >> OTTO LILIENTAHI PROJEKTÖR >> SPERRY RADAR >> TAYLOR VE YOUNG RADYO >> MARCONI RENKLI FILM >> WESTCOTT ROKET >> GODDARD RÖNTGEN TÜPÜ >> COOLIDGE SESLI FILM >> ERNST RUHMER SINEMA MAKINESI >> LUMIERE KARDESLER TELEFON >> GRAHAM BELL TELESKOP >> KEPLER-GALILEO- TELEVIZYON >> BAIRD TELGRAF >> MORSE TELSIZ TELGRAF >> MARCONI TERMOMETRE >> FAHRENHEIT-GALILEO-CELSIUS-REAUMUR TEYP >> POULSEN TRANSFORMATÖR >> STANLEY UÇAK >> WRIGHT KARDESLER ZEPLIN >> KONT VON ZEPPELIN DPT >> P. MULLER ELEKTRON MIKROSKOBU >> KNOLL VE RUHKA GEIGER SAYACI >> J. H. W. GEIGER HOVERKRAFT >> C. COCKERELL INSÜLIN >> BANTING VE BEST KARBON 14 TARIHLEMESI >> W. F. WILLARD LAZER >> C.H. TOWNES TÜKENMEZ KALEM >> L. BIRO AEROSOL >> GOODHUE- SILLIVON ÇAMASIR MAKINESI >> HURLEY MACHINE CO. ELEKTRIK SÜPÜRGESI >> CECIL BOOTH UZUNÇALAR >> PETER GOLDMARK VIDEO >> A. PONIATOFF YALAN MAKINESI >> JOHN LARSON YOL ISARETLERI >> PEREY SHAW Cereyan kesilince telefonlar nasil çalisiyor? Size sasirticigelebilir ama, telefon evimizdeki en basit cihazdir. O kadar basittir ki, ana yapisiyüzyildir degismemistir. Eger 1920'li yillardan kalma bir antika telefon bulabilirseniz, fisini duvardaki delige takin, gayet iyi çalisir. Telefon sistemi o kadar basittir ki, evimizin bir ucuna bir aparat, diger ucuna bir baska aparat koyup, bunlaribirbirlerine araya 9 voltluk bir pil ve bir rezistör koyarak baglarsaniz, kendi interkom sisteminizi yaratmisolursunuz. Bu telefonlarla kendi aralarinda rahatça görüsme yapilabilir. Telefonlarimiziduvardaki duylara ve oradan da santrallere baglayan, genellikle biri kirmizi, digeri yesil iki kablo vardir. Yesil kablo konusma için ortak hat olup, kirmizikablo vasitasiile santralden telefonumuza 6 ile 12 volt arasi, 30 miliamper seviyesinde bir akim gelir. Eger basit bir granüllü ahizeye sahipseniz, sesinizin dalgalan, bu granülleri az veya çok sikistirarak, santralden kirmizikablo ile verilen, yaklasik bu 9 voltluk akimin karsitarafa degisik kuvvetlerle gitmesini saglar. Karsitarafta kulaklikta da, bu defa tam tersi olur ve bu degisik akimlar titresim yolu ile sese çevrilir. Telefon konusmasiniileten bu çok zayif akimiçok uzaklara tasiyabilmek için bir frekans limitlemesi yapilmistir. Yani frekans olarak 400 saykilin altinda ve 3400 saykilin üstündeki sesleri sistem kabul etmez, yok farz eder. Bu nedenledir ki, bazilarinin sesleri telefonda daha farkligelir. Telefonun çalisabilmesi için gerekli 6-12 volt akimin telefon santralindan gelen bakir telle saglandiginibelirtmistik. Bu nedenle evinizde cereyan kesilse bile, telefona gerekli akim santralden saglandigiiçin, çalismaya devam edecektir. Peki telefon santralinin cereyanikesilirse ne olur? Bu duruma karsisantrallerde çok büyük bir batarya sistemi bulunmaktadir. Ayrica bir de yedek elektrik jeneratörü vardir ki, cereyanin kesilme durumunda bütün telefon sebekelerini beslerler ve telefonlarin çalismalarinisaglarlar. Kapali çarsi Kapaliçarsi,Nuri Osmaniye ve Beyazid Camileri ile Mahmutpasa Çarsisi arasinda, üzeri dam ve kubbelerle örtülü çesitli dükkanlarin bulundugu sokaklardan meydana gelen büyük çarsidir. Sekil yönünden pek düzenli olmasa da yaklasik 31 bin metrekarelik bir alani kaplar. Üzeri kursun kapli ve pencereli yüzlerce kubbesi vardir. Kapaliçarsi'nin ilk çekirdegi, bugün Eski Bedesten adi verilen Bizans çagindan kalma bir yapidir. Bugünkü Kapaliçarsi degerli esya ve mücevher alip satilan bölümleri ile Fatih Sultan Mehmed tarafindan, asil büyük çarsi ise, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ahsap olarak yapildi. 2006 Nasil Gecti Yillar sona hafiza galerilerimizi karistirirken Hz.Muhammed karikatürlerinin yarattigi patlamalar, Israil’in Lübnan operasyonu, Papa’nin Türkiye ziyareti ve nihayet Irak’in devrik diktatörü Saddam Hüseyin’in idamiyla hatirlayacagiz 2006’yi. Ancak, Amerikan yönetimindeki ask dedikodularindan, yine yönetimdeki bir av kazasina kadar irili ufakli nice vaka meydana geldi dis dünyada. THY çalisanlarinin deve kurban etmesi, dünya medyasinin tuhaf haberler klasmaninda bir numaraya yükseldi. Ama, bu tuhaf vaka yerli oldugu için, biz 2006 yili bulmacasina dahil etmiyoruz. Iste sorularla 2006. 1- Hz.Muhammed’i küçük düsüren karikatürler yayinlayarak Islam dünyasini ayaga kaldiran Jylland-Posten Gazetesi hangi Avrupa ülkesinde yayinlaniyor? a) Norveç b) Isviçre c) Danimarka 2- ABD Baskani George W.Bush ile Laura Bush’un evliliginin çatirdadigina dair çesitli söylentiler çikti. Bush’un esini kiminle aldattigi söyleniyordu. a) Barbra Streisand b) Condoleezza Rice c) Monica Lewinsky 3- 2006 yilinda enerji savaslari kendini daha fazla hissettirmeye basladi. Dogalgazi kendi politikalarini dayatmak için bir silah olarak kullanmaya baslayan dogalgaz zengini ülke hangisidir? a) Türkmenistan b) Kanada c) Rusya 4- ’Buldozer’ lakapli ünlü bir politikaci 2006 yilinin basinda bitkisel hayata girdi. Yaklasik bir yildir makinalarla yasatilan ünlü siyasetçi kimdir? a) Eski Israil Basbakani Ariel Saron b) Küba Devlet Baskani Fidel Castro c) Suudi Arabistan Krali Abdullah 5- Amerikali yoksullara yakit yapan, hatta Rio karnavalindaki bir samba okulunu finanse edecek kadar cömert olan Washington Yönetimi’nin bas agrisi sayilan Latin Amerikali lider kimdir? a) Bolivya Devlet Baskani Evo Morales b) Venezüella Devlet Baskani Hugo Chavez c) Sili Devlet Baskani Michelle Bachelet 6- Israil, Haziran ayinin sonunda Lübnan’a sürpriz bir saldiri baslatti. Beyrut’u yeniden harabeye döndüren operasyonun gerekçesi neydi? a) Hizbullah’in iki Israil askerini kaçirmasi b) Lübnan’in Israil’in su kaynaklarini kesmesi c) Beyrut’un yine Ortadogu’nun Paris’i olmasi 7- Dünya Kupasi’nin final maçi Italya ile Fransa arasinda oynandi. Maçtan çok, maç sirasinda Fransiz takiminin kaptani Zinedine Zidane’in Italyan oyuncu Marco Materazzi’ye attigi kafa konusuldu. Italya kaçinci kez kupayi evine ***ürmüs oldu. a) Besinci kez b) Ikinci kez c) Dördüncü kez 8- Avrupa Birligi’nin yeni üyelerinden birinde Polonya’da Devlet Baskani Lech Kaczynski, hükümeti kurma görevini tek yumurta ikizi Jaroslaw’a verdi. Polonyalilar iki kardesi nasil ayirabiliyor? a) Kravat renginden b) Jaroslaw’a yapisan kedi tüylerinden c) Saç tiraslarindan 9- Pop müzigin yaramaz divasi Madonna, bu yil da bir Afrika ülkesinde 13 aylik bir erkek bebegi evlatlik edindigi gerekçesiyle tartisma yaratti. Madonna’nin oglu hangi ülkeye mensuptu: a) Malawi b) Kenya c) Ruanda 10- Bildircin avina çikip da arkadasini ayagindan vuran dünya lideri komedyenlerin diline düstü. Partisinin önde gelen bagisçilarindan biri olan avukati vuran lider kimdir. a) Ispanya Krali Juan Carlos b) ABD Baskan Yardimcisi Dick Cheney c) Galler Prensi Charles 11- 40 yildir erkek veliahta hasret olan bir ülke kiz çocuklarina taht yolunu açmak üzere yasa degistirmeye hazirlaniyordu. Tam bu sirada sarayin hamile kalan küçük gelini erkek bebek dünyaya getirerek eltisinin kizinin tahta çikma olasiligini ortadan kaldirdi. Bu kiskanç elti hangi ülkede yasiyor. a) Hollanda b) Ürdün c) Japonya 12- ABD, nükleer deneme yaptigi için bir ülke liderine bireysel ambargo karari aldi. Jet-ski, i-pod, plazma tv, en önemlisi de Fransiz konyagindan mahrum kalacak, dünyanin en egsantrik liderlerinden biri olan devlet baskani kimdir? a) Kuzey Kore lideri Kim Jong Il b) Iran Cumhurbaskani Mahmud Ahmedinejad c) Pakistan Devlet Baskani Pervez Müserref 13- Bir AB ülkesinin liderinin internette tanistigi kiz arkadasindan cep telefonu mesajiyla ayrildigi ortaya çikti. Fransa Cumhurbaskani Jacques Chirac tarafindan "ülkesinin en seksi erkegi" olarak nitelenen devlet lideri kimdir? a) Danimarka Basbakani Rasmussen b) Finlandiya Basbakani Vanhanen c) Ispanya Basbakani Zapatero 14- Ian Fleming’in efsanevi ajani James Bond, "Casino Royal" filmiyle beyaz perdeye geri döndü. Ajan 007’yi canlandiran ve "sarisin Bond olur mu" tartismalarina yol açan aktör kimdir? a) Daniel Craig b) Leonardo di Caprio c) Ralph Fiennes 15- Operanin klasiklerinden Idomeneo’ya, Hz.Isa, Hz. Muhammed ve Buda’nin kesik baslari görünen bir sahne eklenince kiyamet koptu. Berlin Operasi’nin tepkiler üzerine programdan çikardigi operanin tartisilan sahneyi içermeyen orijinal versiyonu hangi bestecinindi? a) Dario Argento b) Mozart c) Çetin Alp 16- Avustralyali "Timsah Avcisi" Steve Irwin, bir sualti belgeselinin çekimi sirasinda can verdi. Irwin’in ölümüne neden olan balik hangisiydi? a) Vatoz b) Köpekbaligi c) Iskorpit 17- Amerika, 2006 yilinda nüfus açisindan tarihi virajlarindan birini aldi. ABD nüfusu geçen yil kaç milyona ulasti? a) 200 milyon b) 300 milyon c) 425 milyon 18- Asagidaki isimlerden hangisi son nefesini 2006 yilinda vermedi? a) Ronald Reagan b) James Brown c) Augusto Pinochet 19- Peki hangi ünlü bebek, 2006’da dogmadi? a) Shiloh Nouvel Jolie-Pitt b) Sean Preston Federline (Spears) c) Suri Cruise 20- Eski Yugoslavya’nin son üyesi de haziran ayinda federasyondan ayrilinca, Sirbistan tek basina kaldi. Halkoyuyla bagimsizligi seçen bu ülke hangisiydi? a) Karabag b) Slovenya c) Karadag 21- Savas suçu isleyen eski Yugoslavya’nin lideri Slobodan Miloseviç de bu yil hayata veda eden diktatörler arasindaydi. Miloseviç hangi sartlarda öldü? a) Yargilanirken hapiste b) NATO ölü ele geçirdi c) Evinde intihar etti 22- 10 yasinda kaçirilip 8 yil boyunca bir bodrum katinda tutulan Avusturyali Natascha Kampusch’un film gibi kurtulusu gündemi haftalarca mesgul etti. Kampusch’u kaçiran Wolfgang Priklopil, durumu ögrenince nasil intihar etti? a) "Altin vurus" yapti b) Kizi tuttugu hücrede kendisini asti c) Bir trenin önüne atladi 23- Kasim ayinda Türkiye’yi ziyaret eden Papa 16. Benedikt, ziyaretten iki ay önce bir Bizans Imparatoru’nun Hz. Muhammed hakkindaki olumsuz sözlerini aktararak büyük tepki çekmisti. Kimdi bu imparator? a) Ikinci Manuel Paleologos b) Konstantin Dragazes c) Üçüncü Andronikos 24- Formula 1 tarihinin en basarili pilotu Michael Schumacher, 22 Ekim’de emekliye ayrildigini açikladi. Alman pilot kaç kez F1 sampiyonu olmustu? a) 5 b) 7 c) 9 25- Irak’in devrik lideri Saddam Hüseyin, idam cezasina çarptirildi. Mahkeme, hangi katliam nedeniyle Saddam’a bu cezayi verdi? a) Kerkük’teki Türkmen katliami b) Enfal’deki Kürt katliami c) Duceyl’deki Sii katliami 26- Eski Rus ajani Aleksander Litvinenko, Londra’da bir restoranda suikasta ugradi. Gözleri Rus gizli servisine çeviren suikastta hangi radyoaktif madde kullanildi? a) Talyum b) Adamantium c) Polonyum CEVAP ANAHTARI 1c---2b---3c---4a---5b---6a---7c---8b---9a---10b---11c---12a---13b---14a---15b---16a---17b 18a---19b---20c---21a---22c---23a---24b---25c---26c hürriyet Anarsizm nedir? Anarsizm, toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarsinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çesitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanimlayan sosyal bir terimdir. Bu hareketler, merkezi politik yapilar, üretim araçlarinin özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal iliskilere dayanan gönüllü etkilesim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular. Bu felsefeler, anarsi terimiyle özgür bireylerin gönüllü etkilesimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve topluluklarin alinan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olmasi düsüncesini ifade eder. Zorlayici kurumlara ve toplumsal bazli hiyerarsilere karsi olmak anarsizmin asli ilkelerindendir ve ayrica anarsizm gönüllülüge dayanan bir toplumun nasil isleyecegi konusunda olumlu bir görüsü ifade eder. Anarsist felsefeler arasinda hatri sayilir bir çesitlilik vardir. Siddetin anarsizmdeki yeri, ne tür bir ekonomik sistemin olmasi gerektigi, çevre ve endüstriyalizm hakkinda sorular ve diger hareketlerde anarsistlerin rolleri gibi farkli alanlarda çesitli görüsler bulunmaktadir. Anarsist akimlar bu nedenlerle birbirlerinden çok farkli ve hatta karsi olabilirler. Örnegin anarsist komünizmin yani sira Hristiyan anarsizm ve anarko-kapitalizm gibi anarsist akimlar da mevcuttur. "Anarsi" ve "anarsizm" kelimeleri Yunanca an ("-siz", olumsuzluk eki) archos ("yönetici") kelimesinden türemistir. Bu yüzden anarsizm en genel anlami ile yönetimin gereksiz oldugu ve ortadan kaldirilmasi gerektigi yönündeki inanç ve düsüncedir. "Anarsi" kelimesi, pek çok anarsistin kullandigi biçimiyle kaos veya anomi anlamina gelmez, gönüllü toplumsal iliskilere dayanan bir toplumu ifade eder. ilklere imza atan Türk kadinlar. Ilk alfabenin yazari: Melahat Ugurkan Ilk avukat: Süreyya Agaoglu Ilk bakan: Prof. Dr. Türkan Akyol Ilk basbakan: Prof. Dr. Tansu Çiller Ilk belediye baskani: Müfide Ilhan Ilk büyükelçi: Filiz Dinçmen Ilk Danistay Baskani: Füruzan Ikinciogullari Ilk Danistay üyesi: Sükran Esmerer . Ilk Adalet Müfettisi ve Adalet Basmüfettisi Nazmiye Kiliç Ilk dis hekimi: Ferdane Bozdogan Erberk ilk doktor: Safiye Ali Ilk dünya güzeli: Keriman Halis Ilk eczaci: Rukiye Kanat Arran Ilk emniyet müdürü: Feriha Sanerk Ilk hakim: Suat Berk Ilk hazine genel müdürü: Aysel Gönül Öymen Ilk hemsire: Esma Deniz Ilk hesap uzmani: Müserref Çallilar ve Güzide Amark Ilk heykeltiras: Sabiha Bengütas Ilk hukukçu: Beraat Zeki Üngör Ilk jet pilotu: Leman Altinçekiç Ilk karakol amiri: Nevlan Kulak Ilk kaymakam: Özlem Bozkurt Ilk kimyaci: Remziye Hisar ilk makinist: Seher Aytaç Ilk milli egitim müdürü: Güler Karakülah Ilk milli maç hakemi: Lale Orta Ilk muhtar: Gül Esin Ilk müzeci: Seniha Sami Ilk opera sanatçisi: Semiha Berksoy Ilk orman mühendisi: Binnaz Zehra Sert Ilk otomobil yarisçisi: Samiye Morkaya Ilk petrol mühendisi: Halide Ural Türktan Ilk pilot: Sabiha Gökçen ilk polis memuru: Betül Diker Ilk profesör: Dr. Fazila Sevket Giz Ilk radyo spikeri: Emel Gazimihal Ilk savci: Tüzünkan Koçhisaroglu Ilk sayistay üyesi: Fehrunisa Etmen Ilk senatör ve elçi: Adile Ayda Ilk sendika baskani: Dervise Koç ilk subay: Ülkü Sema Toksöz Ilk TBMM basvekili: Neriman Neftçi Ilk Türkiye güzeli: Feriha Tevfik Ilk TV spikeri: Nuran Devres Ilk vali: Lale Aytaman Ilk veteriner: Sabire Aydemir Ilk yargitay üyesi: Melahat Ruacan Ilk yüksek mahkemesi baskani: Firdevs Mentese ilk yüksek mimar: Münevver Gözeler Ilk yüksek mühendis: Sabiha Ecebilge Cumhuriyet tarihinin ilk güzellik kraliçesi 1929 yilinda yapildi ve Feriha Tevfik kraliçe seçildi. Ilk kadin vali Lale Aytaman. Ilk kadin bakan Türkan Akyol. Cumhuriyet tarihinde ilk kez sahneye çikan kadin sanatçi Bedia Muvahhit Atatürk´ün manevi kizi Sabiha Gökçen, ayni zamanda cumhuriyetin ilk kadin pilotu unvanini tasiyor. Beyaz ve kahverengi yumurtalar arasindaki fark nedir? Bakkaldan veya marketten yumurta alirken kabugunun rengi sizin için önemli mi, bu konuda bir tercihiniz var mi? Sizce kabuk renkleri farkli olan yumurtalarin içleri de besin degeri olarak farkli olabilir mi? Tavuklarin niçin bazilarinin yumurtalari beyaz da bazilarinin açik kahverengi? Besin degeri, lezzet ve pisme karakteristikleri bakimindan her iki renk yumurtanin da içi ayni degerdedir. Her iki yumurtada da ayni miktarda protein, mineral ve vitaminler (C vitamini hariç) vardir. Tabii tavugun yedigi yemin kalitesi de belirli farklar yaratabilir. Yumurtanin içi degil de kabugunun rengi ile hakli olarak ilgilenenler sadece onlari paketleyenler ve satanlardir, çünkü bir pakette hep ayni rengin olmasi müsteri tarafindan tercih edilmektedir. Tabiatta yasayan hayvanlarin yumurtalarini renkli veya koyu renkte hatta gölgeli ve çizgili sekilde yumurtlamalarinin ana nedeni, bu yumurtalari yemek isteyen düsmanlarina karsi kamuflaj yaparak neslin devamini saglamaktir. Yumurtalarin kabuklarinin renklerini, tavugun kökenine, atalarinin yasadigi yerlere baglayanlar da var. Bu görüse göre Asya kökenli tavuklarin yumurtalari kahverengi, Akdeniz kiyilari kökenlilerin ise beyaz oluyormus. (akdenizliyim beyaz yumurta yerim ) Daha çok kabul gören bir diger görüse göre ise beyaz kabuklu yumurtalar beyaz ibikli ve kulak memesi beyaz olan tavuklar tarafindan yumurtlaniyormus. Ibik ve kulak memesi kirmizi olanlar ise kahverengi kabuklari olanlari yumurtluyormus. Kabugu hangi renk olursa olsun iste size yumurta ile ilgili bazi faydali bilgiler: Yumurtayi haslayip haslamadiginizi unuttunuz. Masanin üstünde firildak gibi döndürün. Eger hemen duruyorsa taze yani pismemis, biraz daha uzun süre dönmeye devam ediyorsa içi kati yani haslanmis demektir. Yumurtanin tazeligini merak ediyorsaniz suya koyun, taze ise suda batacak, bayat ise yüzecektir. Yumurtada hemen hemen hayati tüm vitaminler vardir. Bulunmayan tek vitamin C vitaminidir. Yumurtanin besin degeri yüksek olan kismi sarisidir. Aki ve sarisi karistirilarak, omlet gibi pisirilen yumurtalarda, aktaki bazi maddeler saridaki vitaminlerin bir kisminin etkilerini yok ederler. Kalori açisindan et ve süt ile mukayese edildiginde 55 gramlik bir yumurta, 40 gram yagli sigir etine veya 100 gram yagli süte esdegerdedir Bira ve Idrar Bira, insanligin en eski ve en güzel içeceklerinden biridir. Ama bu güzel içkinin küçük bir kusuru vardir. Iki bardagi bitirene kadar en az iki kere de tuvalete gitmek zorunda kalinir. Neredeyse içilen bira kadari tuvalete birakilip, gidilir. Aslinda bu olayin biranin sivi kismi ile pek alakasi yoktur. Bira içince tuvalete gitme ihtiyacini hissettiren 'antidiuretic' denilen bir hormondur. Biz buna kisaca 'ADH' diyecegiz. Vücudumuzda üretilen bu hormon idrar miktarini ayarlar ve dogrudan olmasa da kanimizdaki su miktarini etkiler. Susuz kaldigimiz zaman 'ADH' böbreklerimize sinyal gönderip idrar üretimini durdurtur. Böylece su harcamasi kesilerek kanimizdaki su miktari korunur ve plazmadaki tuz miktarinin yükselmesine mani olunur. Yani 'ADH' vücudumuzdaki su ve tuz miktarini dengeleyen, koruyucu bir islev görür. Halk arasinda idrar söktürücü adi da verilen bazi maddeler 'ADH'nin salgilanmasina mani olur. Bu durumda böbrekler idrar üretip üretmeyeceklerine karar veremezler ve sonunda üretmeye devam ederler. Mevcut dengenin bozuldugunu bilmeden suyu disari atarlar, insani tuvalete gitmeye mecbur birakirlar ve vücudun kurumasina sebep olurlar. Vücudumuzdaki bu hormonu en çok etkileyen maddelerden biri de alkoldür. Birayi bolca içince, içindeki alkol nedeni ile 'ADH'den sinyal de gelmeyince böbrekler fazla mesai yaparak vücuttaki suyu idrar haline getirirler. Tabii biranin sivi kisminin da buna katkisi vardir, ama ayni sürede, ayni miktarda su içildiginde bu kadar tuvalet ihtiyaci duyulmaz. Aslinda ayni durum tüm alkollü içeceklerde de geçerlidir. Içilme zamani ve miktari biraya esdeger oldugunda ayni etki onlarda da görülür. Bu hormonu etkileyen bir diger önemli madde de kafeindir. Kahve ile birlikte yeterli kafein alindiginda 'ADH' salgilanmasi durur ve böbrekler idrar üretmeye devam eder. Görüldügü gibi içki içmenin sonuçlarindan birisi de vücudun kurumasidir. Buna karsi vücutta susama ile birlikte acikma duyusu da uyarilir. Kaybedilen suya karsi gece yarisi yemek yeme ihtiyaci duyulur. Durum buna uygun degilse sabah kalkildiginda bir sürahi su içilir. Kiz Kulesi Marmara Denizi'ni geçip Istanbul Bogazi'na girerken Üsküdar-Salacak kiyisi açiklarinda küçük, sevimli, beyaz bir yapi göze çarpar. Kiz Kulesi olarak taninan bu yapi Istanbul'u simgeleyen nadide eserlerden biridir. Tarihi çok eskilere giden Kiz Kulesi'nin adi etrafinda birçok söylence var. Bunlardan biri Bizans imparatorunun kiziyla ilgilidir. Söylenceye göre kahinler imparatora kizinin yilanlar tarafindan zehirlenecegini söylerler. Imparator bunun üzerine Kiz Kulesi'ni yaptirir ve kizini yilanlarin erisemeyecegi bu yerde saklar. Ama bir gün kuleye götürülen üzüm sepeti içine gizlenen yilan kizi sokarak ölümüne yol açar.Bir baska söylence 8. yüzyilda yasadigi sanilan Arap destan kahramani Battal Gazi ile ilgilidir. Buna göre Istanbul önlerine kadar gelen Battal Gazi, Üsküdar tekfurunun kizina asik olur. Istanbul'u almak için yedi yil bekleyen Battal Gazi, Sam'in fethiyle görevlendirilip kent önlerinden ayrilinca tekfur da kizini saklamak için Kiz Kulesi'ni yaptirir. Ama bir süre sonra Sam' dan dönen Battal Gazi kuleyi ele geçirir, kizi ve tekfurun hazinesini alip kaçar. Silgi Nasil Siliyor? Bir kursun kalemin yazi yazan kismi kursun degil grafittir. Grafit ise bir nevi karbon bilesimidir. Yazi yazarken kursun kalemin kagit üzerine biraktigi iz ucundaki karbonun kagit tarafindan asindirilip tutulan kismidir. Kagidin üzerindeki kursun kalem izlerine mikroskopla bakildiginda 2 ila 10 mikrometre, yani bir saç kilindan 6 kez küçük çapta kumlu, köseli taneciklerden olustugu görülür. Kursun kalem izini olusturan bu minik grafit noktalari, kagidin yüzeyinin biraz altinda kagidin lifleri ile iç içe geçmis durumdadirlar. Silginin kagidin liflerine karismis bu grafit parçaciklarini çekip çikarmasi silgi ile kagit arasindaki sürtünmenin yarattigi bir asinmadir. Lastik silgi, yumusakligi sayesinde kagit liflerine nüfuz eder, kagidi asindirip çok ince bir tabakasini kaldirirken grafit parçalarini da çekip çikarir. Bir kagittaki yaziyi sildikten sonra, kagit üzerinde biriken parçaciklara mikroskopla 200 kere büyütülüp bakildiginda, bunlarin içine grafit konulmus sigara böregi rulolari halinde olduklarini görürüz. Grafit parçalarinin bir kismi da lastigin üzerine yapisip kaldigindan silginin kullanilan yerinin rengi de koyulasir. Sonuç olarak silgi sadece yumusak bir lastiktir. Kagidi oldugu gibi birakip sadece yazilari silmez. Ovalama ve asindirma prensibine göre çalistigindan kagidin bir tabakasini da yerinden çikarir. Bu nedenle ayni yere yazilan yazi tekrar tekrar silinemez, birkaç silis sonunda kagidin o yerinde bir delik meydana gelir. Kagida yazilan yazi hemen aninda silgi ile silinirse kolaylikla çikar. Eger aradan bir süre geçmisse ne kadar ugrasilirsa ugrasilsin, ne kadar sert bir silgi kullanilirsa kullanilsin çizgi tam anlamiyla çikmaz, muhakkak kagitta iz birakir. Bunun sebebi kalemdeki grafitin mumlu bir özellige sahip olmasidir. Yaziyi yazarken bu yumusak balmumumsu madde de, grafit parçaciklari ile birlikte kagidin lifleri arasindaki bosluklardan içine nüfuz eder. Zamanla bu mumlu kisim hem sertlesir hem de havanin etkisiyle oksitlenir, grafit parçaciklarinin kagidin bünyesine sikica tutunmalarini saglar. Bu hale gelmis grafit, kagidin daha derin tabakalarina indiginden silgi ile kolayca asindirilamaz, kagidin üst tabakalari alinsa dahi yazi tam olarak silinemez. Kirtasiyecilerde beyazdan turuncuya, yesilden kirmiziya rengarenk silgiler bulunur. Bu renklendirmenin ana amaci silginin çocuklar için çekiciligini arttirmaktir. Renklerin bir kismi üretim asamasinda olusturulur ve lastiklerin degisik bilesim ve kalitelerini gösterirler ama neticede silgi basit bir lastiktir. "Yapistiricilarin" Yapistirmasi Nasil Olur Yapistiricilarin sagladigi yapisma olayi aslinda kimyasal bir reaksiyondan baska bir sey degildir. Tabiatta evini yapan ari, kayalara ve gemilerin su altindaki kesimlerine tutunan midye gibi çok iyi yapistirici üreten canlilarin sayisi az degildir. Yapistiricilarin hikayesi tarih öncesi çaglara kadar uzaniyor. Magara duvarlarina resim benzeri sekiller yapan atalarimiz bunlari duvarlara yumurta aki, kurumus kan ve su bitkilerinin özleriyle sabitliyorlardi. Sonralari, milattan önce 3 500 yillarindan baslayarak eski Misirlilar ve Sümerler hayvan derilerini ve kemiklerini kaynatarak daha saglam yapistiricilar yapmayi ögrendiler. Günümüzde imalatçilar yapistiricilari sentetik malzemeler kullanarak yapiyorlar. 250 temel maddeden binin çok üstünde özel türler üretiyorlar. Yapisma olayinda benzer veya ayri malzemeden iki madde, bir de yapiskan gerekir. Burada en önemli görev yapistiricidadir. Yapistiricinin moleküllerinin diger iki madde molekülleri ile birlesme egilimi gösterir bir yapida olmalari gerekmektedir. Aslinda iki maddeyi birbirlerine ideal bir sekilde yaklastirabilsek yapistirici bile kullanmadan birbirlerine yapisabilirler. Her iki maddenin yüzeylerindeki atomlarin farkli kutuplari birbirlerini çekerler. Pratikte ise bu olusumu saglamak mümkün degildir. Atomlarin birbirlerini çekebilmeleri için iki cismin yüzeyleri arasindaki mesafenin milimetrenin 10 milyonda birini geçmemesi gerekir. Oysa son derecede pürüzsüz olarak görülen bir cismin bile yüzeyinde milimetrenin on binde dördü kadar yükseklikte girinti ve çikintilar vardir. Bu durumda her iki malzeme ayni cins olsalar bile yüzeyleri hiçbir zaman ideal düzlükte olamayacagindan, aradaki bosluklari doldurmak, en fazla miktarda bag olusturarak moleküllerin birlesmesini saglamak için araya bir yapistirici gerekir. Yapistiricinin akici ancak kurudugunda katilasip kolay kolay kopmayacak özellikte, yüzeylerin islanabilir, tamamen temiz, toz ve yagdan tamamen arindirilmis olmalari gerekmektedir. Peki nasil oluyor da bu kadar güçlü olan yapistiricilar tüpün içinde tüpe yapismadan durabiliyorlar? Birçok yapistiricinin içinde iki tür katki malzemesi vardir. Biri yapistirici sivinin moleküllerini birlesmeye zorlar, stabilizer denilen digeri de tersi. Tüpün içinde bunlar bir halati birer ucundan çeken iki kisi gibidirler. Tüpün iç yüzeyi tamamen nötr oldugundan biri digerine üstün gelemez, denge halindedirler. Yapistirici tüpten çikinca havadaki nem stabilizer kisminin etkinligini yok eder, yapistirici sertlesir ve sürüldügü yere yapisir. Yapistirilacak yüzeylere yapistiricidan ince bir tabaka sürülmesi tavsiye edilir çünkü fazlasi yapistiricinin kendi içinde baglar olusturup sertlesmesine yol açar. Tüpün kapagi açildiktan sonra agiz kisminda görülen ve tüpün kullanilmasi için delinen sizdirmaz kisim da yapistiricinin hava ve nem alip tüpün içine yapismamasi için alinmis bir tedbirdir. Dünyanin en büyük Camisi (SAH FAISAL CAMII)Guiness Rekorlar kitabina girebilmis dunyanin en buyuk camisidir. Pakistan'in baskenti Islamabad'da bulunuyor. Yapimi 1976 yilinda baslayip, 1986 yilinda sona erdi. Caminin alani 5000 metrekare, 700000 kisinin ibadet edebilecegi alan var. Cami bir Turk mimar olan Vedat Dalokay tarafindan dizayn edildi. Geleneksel camilerin aksine gorunumu cok farkli. Arap cadirlari seklinde, cok genis ibadet yeri var ve 4 minareye sahip. Caminin ic bolgesindeki duvarlarda Pakistan'in unlu sanatcisi Gul Jee'ye ait mozaikler ve kalografiler bulunmakta Radar nasil çalisir? Sesimizin yankisini hemen hepimiz duymusuzdur. Bu yankiya neden, tipki atilan bir lastik lopun geri gelmesi gibi, bir engelle karsilasan ses dalgalarinin da geri dönmesidir. Güçlü bir verici istasyondan çikan radyo dalgalan da ayni sekilde uzaktaki bir alici istasyona nakledilir. Bu , .radyo dalgasinin hizini bildigimiz sürece, engelin yerini, dalgalarin ona ulasma süresini ölçerek bulabiliriz. (Iste radar da ayni yönteme göre çalisir. Radar, hava alanlarin da , askeri silah merkezlerinde, uzay merkezlerinde ve otomatik seyir amaciyla uçuculukta kullanilmaktadir. Daha basitlestirilmis radarlar ise, fazla hiz yapan araçlarin tespiti için trafik polislerince kullanilir Vitaminler Bütün vitaminler en genis açiklamalariyla okurlarimiza açildi.Hangi vitamin nerelerde var, hangi vitaminleri ne zaman daha fazla almaliyiz? Vitaminler, vücudun metabolik gereksinimleri için vazgeçilmez olan ve vücutta yeterince ya da hiç elde edilemedigi için disaridan alinmasi gereken küçük organik moleküllerdir. Klasik olarak vitaminler, yagda ve suda eriyenler biçiminde iki gruba ayrilir. Yagda eriyen vitaminler yaglarda, pismemis sebzelerde, tahillarda, tereyaginda, balik karacigeri ve balik yaginda, kaymak ve süt gibi yagli besinlerde bulunur. Yagda eriyen vitaminler A, D, E ve K vitaminleridir. Suda eriyen vitaminler B grubu vitaminler ile C vitaminidir. A vitamini (retinol veya akseroftol) Yalnizca hayvanlarda bulunan ve yagda eriyen doymamis bir alkoldür.Sütte, yumurta sarisinda, ton ve morina baliklarinin karaciger yaginda (balikyagi) bulunur.Havuç ve havuç benzeri sari-turuncu renkli sebzelerde A vitamininin ön maddeleri vardir. A vitamini eksikliginde gözde ve deride keratoz, kseroftalmi (göz aki ve korneanin parlakligini kaybederek kurumasi), foliker hiperkeratoz ( deri hastaligi) ve gece körlügü görülür. D vitamini Daha etkili oldugundan tedavide daha çok kullanilan D2 vitamini (ergokalsiferol) ve D3 vitamini (kolekalsiferol) olmak üzere iki tipi vardir.Molekül yapisi steroidlerle aynidir.D2’ nin kaynagi deridir; derideki 7- dehidrokolestrol, mor ötesi isinlarin etkisiyle vitamin D2’ ye dönüsür. D3 vitamininin kaynagi besinlerdir; daha çok et, süt ve yumurta sarisinda bulunur. Normal olarak günes isigi alan insan vücudunda D vitamini yeterince üretilir. Ama yenidoganlarda, büyüme çagindaki çocuklarda, gebelik ve süt emzirme dönemlerindeki kadinlarda besinlerle disardan daha fazla miktarda alinmasi gerekir. D vitamini eksikliginde çocuklarda rasitizm, yetiskinlerde osteomalazi (kemik yumusamasi) gelisir. E vitamini (alfa-tokoferol) Basta tahil olmak üzere ispanak, kabak, lahana, marul gibi yesil sebzelerde bol miktarda bulunur. Insanda karacigerin yani sira yagli dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbreküstü bezi kabugunda depolanir. Fazla olan bölümü idrar ve diskiyla atilir. Antioksidan özellik gösterir. E vitamini eksikligi son derece ender görülür ve kansizlik biçiminde ortaya çikar. K vitamini Sebzelerin yesil bölümünde, ispanakta, kabakta, marulda, yesil domateste, çam ignesinde, yesil biberde bol bulunur. K vitamini insan bagirsagindaki bir grup bakteri tarafindanda üretilir. K vitamininin tamamina yakini kullanilir, yanlizca küçük bir bölümü karacigerde depolanir. K vitamini eksikligi son derece nadirdir ve kafada, sindirim sisteminde, idrar yollarinda, akcigerlerde ve deride kanamalara yol açar. K vitamini yanlizca kanamali hastalarda eksikligini gidermek için kullanilir. B vitamini Suda eriyebilen, molekül yapilarinda bir azot atomu bulunan, bazi enzim sistemlerinin etkinligini arttirici koenzimler olarak islev gören 15’ e yakin degisik maddeden olusan bir vitamin gurubudur. B1 vitamini (tiyamin) Bugday basagi, kepek, bira mayasi, sebzeler gibi bir çok besinde bol miktarda bulunur. Memelilerin karaciger, böbrek, kalp, beyin ve bagirsaklarinda az miktarda bulunur. Sebzelerin pisirilmesi, sütün kaynatilmasi ve sterilize edilmesi (mikroptan arindirilmasi) çok miktarda tiyamin kaybina yol açar. Tiyamin ince bagirsaklardan etkin tasinma mekanizmasiyla emilir. Vücutta depolanmaz ve kullanilmayan bölümü yemekten üç saat sonra böbrekler yoluyla tamamen disari atilir. B1 vitamini yetersizligine bagli olarak gelisen hastalik tablosunda depresyon, huzursuzluk, bellek zayifligi ve dikkat azalmasi, hipotoni (kas gevsekligi) ve anoreksi (istahsizlik) yer alir. B2 vitamini (riboflavin) Hayvansal besinlerde, bira mayasi, bugday basagi, yesil sebzeler, havuç, enginar, findik, yerfistigi ve mercimek gibi bitkisel besinlerde bol miktarda bulunur. B2 vitamini eksikliginde protein olusmasi azalir ve deride yaralar, sinirsel bozukluklar ve göz bozukluklari biçiminde ortaya çikar. B3 vitamini (nikotinamid veya PP vitamini) Hayvansal besinlerin yanisira kabuklu bugday, limon, kabak, soya, domates, patates, bira mayasi, hurma, incir, portakal gibi bitkisel besinlerde bol miktarda bulunur. B3 vitamini eksikliginde deriyi, sinir sistemini ve sindirim sistemini tutan pellegra adli hastalik ortaya çikar. B5 vitamini (pantotenik asit) Dogada çök yaygindir.Yumurta, karaciger, kalp, süt, bal, bira mayasi, kabak, tahillar, sebzeler, havuç, portakal, mantar ve taze meyvelerde bolca bulunur. B5 vitamini eksikligi çok enderdir. Bu durumda hipoglisemi (kan sekeri düsüklügü), anemi (kansizlik), lökopeni (kanda alyuvarlarin az olmasi), dermatit (deri iltihabi), mide-bagirsak rahatsizliklari, kas kramplari, hareketlerde uyumsuzluk, asteni, uyku bozukluklari ve istahsizlik ortaya çikar. B6 vitamini (piridoksin) Hayvansal ve bitkisel besinlerde düsük dozda bulunur. B6 vitamini eksikligi son derece enderdir.Bu durumda deri, sindirim sistemi rahatsizliklari ortaya çikar. B8 vitamini (biyotin ya da H vitamini) Karacigerde, yumurta sarisinda, bira mayasinda, pirinç kabugunda ve yesilliklerde bulunur. Eksikligi yanlizca uzun süre çig yumurta beyazi tüketiminde ya da bagirsak florasini ortadan kaldiran sülfamitlerin ve antibiyotiklerin çok fazla alinmasindan sonra görülür.Bu durumda dermatit (deri iltihabi), istahsizlik, zayiflama, depresyon ve kas agrilari ortaya çikar. B9 vitamini (folik asit) Bitkilerin yesil bölümlerinde, kabakta, lahanada, ispanakta, yesil sebzelerde, patateste, havuçta, bira mayasinda, sütte, yumurtada, peynirde ve karacigerde bol miktarda bulunur. Gelismis ülkelerde eksiklik sendromuna hiç rastlanmaz.Bu tablo yanlizca emilim bozukluklarina bagli olarak ortaya çikabilir. Folik asit eksikliginde megaloblastik anemi denen bir kansizlik biçimi gelisir. Emilim bozuklugunda ise kansizliga, glossit (diz iltihabi), stomatit (agiziçi iltihabi) ve ishal eslik eder. B12 vitamini (kobalamin) Karacigerde, sütte, yumurta akinda, peynirde, balikta, ette ve karideste bol miktarda,bitkilerde ise son derece az miktarda bulunur. B12 vitamini eksiklgi, folik asit eksikliginde oldugu gibi, alyuvar yapisinda biçim bozukluguna yol açarak persinyöz ya da megaloblastik anemi denen kansizliga neden olur.Ayrica sindirim sistemi düzeyinde ve epitel dokunun beslenmesinde bazi etkileri görülür. Kansizligin yani sira hafif sarilik, istahsizlik, ishal, parestezi (karincalanma) ve uyusma gibi duyumsama bozukluklari, ataksi, isitme siniri iltihabi ve zihinsel bozukluklar ortaya çikabilir. C vitamini (askorbik asit) Insanlar tümünü disardan almak zorundadir.Turunçgillerde bol miktarda, ayrica taze sebzelerde, maydonozda, kabakta, soganda ve domatesde bulunur. C vitamini eksikliginde skorbüt denen ve kil diplerinde kanamali döküntüler, diseti kanamalariyla belirlenen hastalik ortaya çikar. P vitamini Dogada bol bulunur.Bir çok P vitamini faktörü kanamali skorbüt tedavisinde C vitaminiyle sinerjik (arttirici) etki gösterir.Ayrica hepsi direncin artmasinda ve kilcal damar geçirgenliginin azalmasinda önemli rol oynar. Kayin agaci bir yil içinde 300 kilogram zehiri emiyor ve disari süzüyor * Ormanlar 50 metre genisligindeki bir otobanin trafik gürültüsünü 20-30 desibel azaltiyor. * Yaprakli agaçlardan meydana gelen bir orman bölgesinde 50 kus türü bariniyor. * Agaçsiz bir alana göre 8 kat daha fazla humus olusturan ormanlar toprak canlilarinin yasamasina imkân sagliyor. * 25 metre boyunda ve 15 metre tepe çatisina sahip bir kayin agaci saatte 1,5 kilogram oksijen üretiyor. * Bir hektar ladin ormani yilda 32 ton, kayin ormani 68 ton, çam ormani ise 30-40 ton toz emiyor. * Hava kirliliginin yaklasik yüzde 50’si ormanlar tarafindan temizleniyor. * Ormanlar, egzoz ve benzeri zehirli gazlar ile kirli sulari temizleme özelligine sahip. * 100 yasindaki bir kayin agaci saatte yaklasik 40 kisinin çikardigi 2,35 kilogram karbondioksiti tüketiyor. * 100 metrekare alanda yer alan 25 metre boyunda ve 100 yas civarindaki bir kayin agaci, kökleri ve kilcal damarlari araciligiyla yilda 30 bin litre su çekiyor ve verimli topragin akmasini önlüyor. * Kayin agaci bir yil içinde 300 kilogram zehiri emiyor ve disari süzüyor. Guinnes'deki Türkler Rekorlarimiz, adayliklarimiz, çabalarimiz... 640 yillik Kirkpinar yagli güresleri, kitaba dünyanin süregelen en eski spor organizasyonu olarak girdi. 1997 yilinda Avustralya'da Bahattin Pektüzün isimli bir Türk 2 bin 349 tonluk Türk lokumu yapti. 61 yasindaki Namik Ekin bu yil, 39 kilometrelik Istanbul Bogazi'ni 14 saatte geçerek su altinda en uzun mesafeyi tüple yüzme dünya rekorunu kirdi. 2002 yilinda Zonguldak'ta 2 kilometrelik mangal yapildi. Internet Mahir'imiz Mahir Çagri, en çok ziyaret edilen kisisel web sitesi rekoruyla Guinness'te. 1030 kiloluk döner Türk lirasi da 2001 yilinda 112 ülke para birimi arasinda en degersiz para olarak kitaba girdi. Zonguldakli bastoncu Resit Korum, dünyanin en küçük ve en büyük bastonunu yapti. Kadir Çetinkaya isimli bir Türkün, Isviçre'nin Zürih kentinde yaptigi 1030 kilo agirligindaki döneri Guinness tarafindan tescillendi. Tofas elemanlarinin bir araya gelerek olusturdugu 2 bin 208 kisilik orkestra 2002'de Guinness'e girdi. Önceki rekor 1700 kisiyle Japonlara aitti. Bursa'da bir alisveris merkezinin müdürü Ilhan Inan Dündar 2001'de 12 saatte 12 bin 972 kisiyle tokalasti. Selçuk'ta düzenlenen Geleneksel Deve Güresleri'ni 1994 yilinda 20 bin kisi izledi ve organizasyon da Guinness'teki yerini aldi. Oktay Kizilkaya 42 saat 16 dakika bateri çalarak rekor kirdi. Konya'dan Mersinli emekli kundura ustasi Rahmi Ark önce dört santimlik sonra da 1,5 santimlik minyatür ayakkabi ile 2000 yilinda Guinness'e aday oldu. Temmuz 2001'de Ardahan'da "6. Ulusal Göle Kasar Festivali"nde 2,5 tonluk dev kasar peyniri noter kanaliyla tespit edildi. Peynir 25,5 ton inek sütünden yapilmisti. 50 saat 35 dakikalik canli yayin Eski yüzücü Mehmet Gedik "Buzlu suda kalma rekoru"nu kirmak için 2001 yilinda 44 dakika eksi 23 derecede kaldi. Nabzi yavaslayan Gedik sudan çikarildi. Izmir'den Hakan Doganay 2002 yilinda da 50 saat 35 dakika televizyonda canli yayin yapti. Trabzonlu Semsettin Öztürk 1999 yilinda evinin duvarlarini 53 bin 700 adet bos film kasedi ile kapladi. Adiyaman'da yasayan 10 yillik evli Sükran Saygi ve Mehmet Saygi'nin 15 çocugu var. Üç ay sonra bu sayi 18'e yükselecek çünkü altinci kez üçüz bekliyorlar. Hakan Sükür, 2002'de Güney Kore maçinin 11'inci saniyesinde kaydettigi golle Dünya Kupasi finallerinin simdiye kadarki en erken golünü atti. Haluk Levent 1998 yilinda sahnede 10 saat 55 dakika araliksiz sarki söyleyerek dünya rekoru kirdi Arabalarda hava yastiklari nasil çalisiyor? Hava yastiklari 80'li yillarin basinda ortaya çiktiklarindan beri binlerce hayati kurtarmislardir. Aslinda hava yastiklari Ikinci Dünya Savasi sirasinda uçaklarin yere çakilmalarinda bir önlem olarak tasarlanmis ve ilk patent o zamanlarda alinmisti. Hava yastiklarinin arabalara uygulanmasinda birçok problemle karsilasildi. Basinçli havanin araba içinde muhafazasi, süratle sismenin saglanmasi, ani sisme sirasinda yastigin patlamasinin veya kisiye zarar vermesinin önlenmesi vs... Hava yastiginda üç ana parça vardir. Birincisi yastigin kendisi ki, ince naylon iplikten yapilmis ve konsolda bir silindir üzerine sarilmistir. Aslinda sürücü tarafindaki hava yastigi digerlerinden farklidir. Digerleri tipik bir silindir seklinde iken sürücü tarafindaki direksiyonun ortasina uyacak sekildedir. Ikinci olarak yastiga ne zaman sisecegini bildiren, arabanin ön tarafinda bir sensör vardir. Bir tugla duvara yaklasik saatte 15 - 25 kilometre süratle çarpildiginda olusacak kuvvet karsisinda sinyal verecek sekilde ayarlanmistir. Son olarak da sisirme sistemi vardir. Hava yastiklari sikistirilmis veya basinç altindaki havanin veya bir gazin saliverilmesiyle sismezler. Bir kimyasal reaksiyonun sonucunda siserler. Bu kimyasal reaksiyonun ana maddesi 'sodyum azide'dir, yani NaN3. Normal sartlarda duragan olan bu molekül isitilinca aninda ayrisir ve ortaya nitrojen gazi çikar. Çok az miktarindan, yani 130 gramindan 67 litre nitrojen çikabilir. Ancak bu ayrismadan ortaya bir de sodyum (Na) çikar ki, çok reaktiftir. Su ile birlesince vücuda bilhassa gözlere, buruna ve agza agir tahribat verebilir. Bu tehlikeyi önlemek için hava yastigi üreticileri kimyasal reaksiyonda sodyum ile birlesebilecek bir gaz daha kullaniyorlar ki, bu da potasyum nitrattir (KNO3). Bu reaksiyondan da yine ortaya nitrojen çikar. Arabanin önündeki sensör belli bir seviyenin üstündeki çarpmada, NaNS'ün bulundugu tüpe bir elektrik sinyali gönderir. Burada çok küçük bir spark olusur ve bunun yarattigi isidan da NaN3 çözülür, açiga çikan nitrojen hava yastigina dolarak sisirir. Burada ilginç olan sensörün çarpmayi algilamasi ile yastigin sismesi arasinda geçen zamandir. Sadece 30 milisaniye yani 0.030 saniye. Bir saniye sonra yastik üzerindeki özel delikler vasitasi ile kendi kendine söner ve kazazedeye devamli baski yapilmasina mani olur IstikLaL Marsi Korkma, sönmez bu safaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yildizidir parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olayim çehreni ey nazli hilal! Kahraman irkima bir gül! ne bu siddet bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarimiz sonra helal, Hakkidir, Hak'ka tapan, milletimin istiklal! Ben ezelden beridir hür yasadim, hür yasarim. Hangi çilgin bana zincir vuracakmis? Sasarim; Kükremis sel gibiyim, bendimi çigner asarim; Yirtarim daglari, enginlere sigmam, tasarim. Garbin afakini sarmissa çelik zirhli duvar, Benim iman dolu gögsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasil böyle bir imani bogar. "Medeniyet!" dedigin tek disi kalmis canavar? Arkadas! Yurduma alçaklari ugratma sakin! Siper et gövdeni, dursun bu hayasizca akin. Dogacaktir sana vaadettigi günler Hak'kin; Kim bilir, belki yarin, belki yarindan da yakin. Bastigin yerleri "toprak" diyerek geçme, tani! Düsün, altinda binlerce kefensiz yatani. Sen sehit oglusun, incitme, yaziktir atani; Verme, dünyalari alsan da bu cennet vatani. Kim bu cennet vatanin ugruna olmaz ki feda? Süheda fiskiracak topragi siksan, süheda! Cani, canani, bütün varimi alsin da Hüda, Etmesin tek vatanimdan beni dünyada cüda. Ruhumun senden, ilahi sudur ancak emeli; Degmesin mabedimin gögsüne na-mahrem eli! Bu ezanlar ki sahadetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecdile bin secde eder varsa tasim; Her cerihamdan, ilahi, bosanip kanli yasim, Fiskirir ruh-i mücerret gibi yerden nasim; O zaman yükselerek arsa deger belki basim! Dalgalan sen de safaklar gibi ey sanli hilal; Olsun artik dökülen kanlarimin hepsi helal! Ebediyyen sana yok, irkima yok izmihlal. Hakkidir, hür yasamis bayragimin hürriyet; Hakkidir, Hak'ka tapan milletimin istiklal! Mehmet Akif Ersoy TÜRK'ün anlami Türk adina çesitli kaynak ve arastirmalarda türlü manalar verilmistir. Çin kaynaklari Tu-küe (Türk)'ü migfer olarak , Islam kaynaklari ise ses benzetmesine dayanarak terkedilmis,olgunluk çagi ve benzeri manalar vererek yeni anlamlar üretmistir. XIX. asirda A. Vambery'nin ilmi izaha yakin olan fikrine göre ise Türk kelimesi "TÜREMEK" ten gelmektedir. Zira Gökalp bunu "TÜRELI" yani kanun ve nizam sahibi olarak açiklamistir. Ancak Türk sözünün cins isim olarak "GÜÇ-KUVVET" manasinda oldugu, buradaki Türk kelimesinin milletin adi olan "Türk" kelimesi ile ayni oldugu A.V. Le Coq tarafindan ileri sürülmüstür. Bu iddia Kök-Türk kitabelerinin çözücüsü olan V. Thomsen tarafindan kabul edilmis,ayni iddia G. Nemeth'in tetkikleri ile de ispat edilmistir. Ayrica Türk kelimesinin cins isim olarak "ALTAYLI" (Ceyhu ötesi Turanli) kavimlerini ifade etmek üzere 420 yillarina ait bir Pers metninde,daha sonradan 515 hadiseleri dolayisiyla "Türk-Hun"(Kudretli-Hun) tabirleride geçtigi bilinmektedir. Iran kaynaklarinda Türk sözü "Güzel Insan" karsiliginda kullanilirken, XI. yy'da Kaskarli Mahmut "Türk adinin Türkler'e Tanri tarafindan verildigini " belirterek,"Gençlik,kuvvet,kudret ve olgunluk çagi" demek oldugunu bir kez daha belirtmistir. Tarihçiler ise Türk kelimesinin "Güçlü-Kuvvetli" anlamina geldigini kabul etmektedirler Bugüne Kadar Türkiye'yi Yöneten Cumhurbaskanlari Türkiye Cumhuriyeti CumhurBaskanlari 1. Mustafa Kemal Atatürk( 29 Ekim 1923 :: 10 Eylül 1938 ) 2. Ismet Inönü ( 10 Eylül 1938 :: 22 Mayis 1950 ) 3. Celal Bayar ( 22 Mayis 1950 :: 27 Mayis 1960 ) 4. Cemal Gürsel ( 27 Mayis 1960 :: 28 Mart 1966 ) 5. Cevdet Sunay( 28 Mart 1966 :: 6 Nisan 1973 ) 6. Fahri Korutürk ( 6 Nisan 1973 :: 6 Nisan 1980 ) 7. Kenan Evren ( 12 Eylül 1980 :: 9 Eylül 1989 ) 8. Turgut Özal ( 9 Kasim 1989 :: 17 Nisan 1993 ) 9. Süleyman Demirel ( 16 Mayis 1993 ::16 Mayis 2000 ) 10. Ahmet Necdet Sezer ( 16 Mayis 2000 ::2007) 11.Abdull ah Gül (28Agustos 2007 ::Devam etmekte) Kim 500 milyar ister Yarismasinin 500 milyarlik Son Sorulari 6 yildir herkesi ekran karsisina çeken "Kim 500 Milyar Ister?"(simdi artik kim 500 bin ister oldu) de merak edilen 500 milyar degerindeki sorular, hiçbir zaman ögrenilemedi. Iste o sorular ve cevaplari: * Dede Korkut'un yazdigi Türk Destanlari'nin özgün kopyalari hangi 2 kentte bulunmaktadir? a) Lizbon-Roma b) Paris-Varsova c) Londra-Budapeste d) Dresden-Vatikan Cevap: Dresden-Vatikan. Dede Korkut yazmasi, 19'ncu Yüzyil'da Dresden'de, diger yazmalari da 20. Yüzyil'da Vatikan'da bulundu. * Aspirin'in hammaddesi olan agaç hangisidir? a) Sigla b) Sögüt c) Gülibrisim d) Çobanpüskülü Cevap: Sögüt. Yaprak ve kabugundan üretilen bitkisel ilaçlar, eski çaglarda da agri kesici olarak kullaniliyordu. * Ülkemizde 'Devlet Sanatçisi' unvanini ilk alan isim kimdir? a) Ahmet Adnan Saygun b) Cemal Resit Rey c) Cüneyt Gökçer d) Yildiz Kenter Cevap: Ahmet Adnan Saygun. 1971'de bu unvana layik görülmüstür. * Hangi ünlünün ikizi yoktur? a) Adile Nasit b) Kofi Annan c) Süheyl Uygur d) Athena'nin solisti Gökhan Cevap: Adile Nasit. Dünyanin en pahali 5 maddesi; Alman Bild am Sonntag gazetesi, grami bir servete bedel olan dünyanin en pahali maddelerini açikladi... Gazetede yer alan fiyatlara göre iste dünyanin en pahali 5 maddesi: Örümcek zehri: Karadul örümcegine ait 1 gram zehir, 62 bin 500 euro'ya alici buluyor. Zehir, örümcekten sagilarak laboratuvarlara satiliyor ve ilaç üretiminde kullaniliyor. Boga spermi: Kanada'daki Goldwyn ve Titanic adli süper bogalarin 1 gram agirligindaki yogunlastirilmis spermi, tam 55 bin euro degerinde. Kuyrukluyildiz tozu: "Stardust" uydusunun uzayda "Wild II" adli kuyrukluyildizdan topladigi tozun grami 28 milyar euro'ya geliyor. ABD'li gezegenbilimci Amir Alexander, tozun Günes Sistemi'nin ilk zamanlarina ait oldugunu açikladi. Beyaz trüffe mantari: Bir Ingiliz asilzade, geçen ekim ayinda açik artirmaya çikarilan 1.2 kilogram agirligindaki beyaz trüffe mantarina 95 bin euro ödedi. Köpekler yardimiyla bulunan mantarin grami 80 euro'ya geldi. Yasemin çiçegi esansi: Fransa'nin Grasse kentinde yetistirilen yasemin çiçeginin esansi çok degerli. Çünkü yasemin ekili bir tarladan ancak birkaç damla saf yasemin yagi elde edilebiliyor. Bir kilo yasemin esansi piyasada 50 bin euro'ya alici buluyor. Çay Ibrahim UGURLU Insanoglu bazi bitkilerden yeni terkipler elde ederek onlari istahla tüketmektedir. Yoktan var eden sadece Allah olmakla birlikte, kültür ve geleneklere göre yeni terkipler olusturabilmek, insana verilen nimetlerden biridir. Bazen esyanin tabiatini degistirerek onu yeni terkiplerle kullanmak insana zarar verse de (alkollü içecekler, çesitli uyusturucular gibi), bahsedilen bu haslet, çogu zaman insanin müspet zevklere de yelken açmasina yardimci olmustur. Çay, ülkemiz basta olmak üzere, birçok Dogu ülkesinde sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. O, daha çok mütevazi mekânlarda sicakligi ile nice yürek ve sohbete derinlik katar; “Buyrun bir bardak çayimizi için.” sözleriyle baslayan, nice dostluk kapisinin anahtaridir. Dost ve hakikat meclislerinin, ilim-irfan sohbetlerinin kivamidir o. Söz sultanlarinin sözleri hafizalara naksolunurken, onun sicakligi yürekleri isitir. Soguk kis günlerinde içimizi buhur buhur tüten bir bardak çayla isitiriz. Sicak günlerde de hararetimizi çayla gideririz. “Misafir on rizikla gelir; birini yer, dokuzunu birakir.” fermânini düstûr edinen sinelerde ikram yarisi bir bardak çay teklifiyle baslar. Bazen de çay bahanesiyle hasret gideririz yâren ve gönüldaslarimizla. Çay bitkisi Çay bitkisi (Camelia sinensis), tropikal ve nemli, çok yagisli iliman bölgelerde yetisir; kireçsiz bol asitli topraklari sever. Bu sartlari tasiyan deniz seviyesinden yüksek bölgelerde daha kaliteli ürün alinir. Çay bitkisinin yetisebilmesi için, özellikle gelisme safhalarinda yagmurun muntazam ve devamli yagmasi gerekir, yesil hâldeyken islenen çay bitkisi, ortalama 180 cm boyundadir. Bitki kendi hâline birakildiginda 30 metreye kadar uzayabilir. Anavatani Çin olan çay, oradan Hindistan ve Japonya’ya, sonra Avrupa ve Rusya’ya, 17. yüzyil sonunda da Yeni Dünya’ya yayilmistir. Ülkemiz, çay üretiminde % 6’lik pay ile besinci siradadir. Birinci sirada Hindistan (% 28,3), ikinci Çin (% 23,6), üçüncü Kenya (% 9,6), dördüncü sirada ise Sri Lanka (% 9,1) bulunmaktadir. Dünya çay üretimin % 23,4’lük kismi diger ülkeler tarafindan yetistirilmektedir. Karadeniz Bölgesi’nin geçim kaynagi olan çayin bu bölgeye gelisi çok eskilere dayanmaz. 1917’de Ali Riza Erten tarafindan Dogu Karadeniz Bölgesi’nde çay yetistirilebilecegine dâir hazirlanan bir rapor üzerine, 1924’te Ziraat Umum Müfettisi Zihni Derin tarafindan bölgede çay yetistirilmeye baslanmistir. Dogu Karadeniz, toprak ve iklim bakimindan çay üretimine oldukça elverislidir. Çay bitkisinin genelde zararlilari bulunmadigindan, yetistirilmesinde herhangi bir ziraî ilâca ihtiyaç duyulmaz. Çay, M.Ö. 3000 yilindan beri içtimaî sebeplerden veya çesitli aliskanliktan dolayi kullanilan sifali bir bitkidir. Çinliler çaya olan düskünlüklerini, “Üç gün çaysiz kalmaktansa, üç gün gidasiz kalmayi tercih ederim.” sözüyle ifade etmektedir. Siyah ve yesil çay Ülkemizde çay denince aklimiza hemen siyah çay gelmektedir. Oysa çay bitkisi yesil olarak da tüketilebilmektedir ve son yillarda ‘yesil çay’ da evlerimizde yerini almaya baslamistir. Siyah ve yesil çay, ayni tür bitkinin yapraklarindan elde edilir. Fakat tatlari ve kimyevî bilesenleri, tutulduklari fermantasyon islemlerine bagli olarak çok degisir. Siyah çay, yesil olarak kesilen yapraklarin oksidasyonu ile, yani yapraklar siyahlasincaya kadar nemli odalarda, sogukta tutularak elde edilir. Oksidasyon boyunca polifenol maddelerin (kanser olusumunu engelleyen maddeler) çogu, kuvvetli antioksidanlar (oksitlenmeyi önleyici maddeler) ile birlesir ve antikanser özellikleri belli nispette kaybolur. Bu sebeple yesil çay, siyah çaya nazaran daha kuvvetli polifenoller ihtiva ettiginden biraz daha güçlü (% 6) bir antioksidandir. Çayin faydalari Çay bitkisinden âzami derece faydalanmak için, yaratildigi sekliyle, yani yesil olarak tüketilmesi gerektigi ilmî arastirmalarla ortaya konmustur. Asagida siralayacagimiz genel faydalar, daha çok yesil çayla alâkali olup oksidasyon neticesi deger kaybina ugramis olan siyah çayda da mevcuttur. Antioksidan olarak çay Son çalismalar, çayin C ve E vitamini gibi antioksidanlardan daha büyük bir koruyuculuk vazifesi gördügünü ortaya çikarmistir. Insan hayati için gerekli olan oksijen serbest radikal hâlinde insana zararli olabilir. Aktif oksijen (elektron kaybettiginden çevresindeki moleküllerden elektron koparmaya yatkin), vücuttaki herhangi bir maddeyle reaksiyona girerek onun oksitlenmesine sebep olur. Neticede, yaglar kolayca bozunur, DNA’da hasar meydana gelebilir ve hücre membranlarinin (zar) yikimi gerçeklesir. Bütün bunlar, kanserlesmeye öncülük eden hâdiselerdir. Çay antioksidan tesiriyle, özellikle yaglarin oksidasyona ugramasini, böylece muhtemel toksin olusmasini engellemis olur. Yaglar basta olmak üzere, vücuttaki temel yapi taslarinin bozunmasi, damar sertliginin meydana gelmesinde anahtar rol oynar. Kanserden korunma Çayin kansere karsi dolayli koruyucu tesiri antioksidan özelliginden ileri gelir. Bu hususiyet, kansere sebep olan kimyevî maddelerin çaydaki polifenoller sayesinde tesirsiz hâle getirilmesi veya bloke edilmesi seklinde açiklanabilir. Polifenollerin önemli bir faydasi da, kandaki yaglarin damarlarda ve kalbde kalici tahribat yapmasina mâni olmaktir. Bilhassa mide, ince bagirsak, pankreas ve kolon, ayrica meme ve akciger kanserlerinden korunmada yesil çayin mühim rol oynadigi anlasilmistir. Çin Millî Kanser Enstitüsü’nün arastirmalarina göre, yesil çay içen Çinlilerin yemek borusu kanserine daha az yakalandigi tespit edilmistir. Kolesterolü düsürme Kolesterol, genellikle yetiskinlerde çesitli hastaliklara sebep olan ‘kötü molekül’ olarak zikredilir. Oysa kolesterolün ‘iyi’ ve ‘kötü’ olmak üzere iki çesidi vardir. Aslinda kolesterolü tasiyan (kargo) moleküllerin büyüklügüne ve yogunluguna bagli olarak böyle kaba bir tasnif yapilmaktadir. ‘Iyi’ kolesterol; hücrelerin sigortasi olarak ve hücre zarinin yapilmasi gibi hayatî faaliyetler için muhakkak gereklidir ve damar tikama riski daha düsüktür. ‘Kötü’ kolesterol denince, damara daha rahat girip yapisan ve neticede onun tikanmasina yol açan kolesterol tasiyici molekül anlasilmalidir. Arastirmalarda, gerektigi kadar çay içildiginde kötü kolesterolün düstügü bulunmustur. Çay içenlerin, içmeyenlerden iki kat fazla kolesterollü besin yemesine ragmen, içmeyenlerle ayni kolesterol seviyesine sahip olduklari tespit edilmistir. Antibakteriyal ve antiviral tesiri Çayin ana bilesenlerinden biri olan catechin’ler, dis çürümelerinden HIV’e (insan bagisiklik sisteminin çökmesine sebep olan virüs) kadar birçok hastaliga tesir ederek bunlara yol açan mikroorganizmalara karsi kuvvetli antibakteriyal ve antiviral ajanlardir. Çalismalar, yesil çayin koleradan ishale kadar bulasici hastaliklarin yayilmasini engellemede de yardimci rol oynadigini göstermistir. Ayrica çay, gribe karsi da tesirli olabilmektedir. Diger faydalari Yüce Yaratici Sâfî isminin bir tecellisi olarak bu bitkiye asagidaki hususiyetleri vermistir: • Agiz kokusunu giderme, • Ihtiva ettigi C vitamini ile nezle ve gribi önleme • Tip 2 diyabetten koruma, • Alerjik reaksiyonlarda anahtar reseptörlerin bloklanmasina yardimci olma, • Parkinson hastalarina yardimci olma, • HIV enfeksiyonunu yavaslatma, • Vücut sivi dengesini ayarlama, • Stres ve yorgunlugu hafifletme (C vitamini ile), • Deri hücrelerinin bagisiklik fonksiyonlarini artirma, • Osteoporozdan koruma, • DNA hasarini azaltma, • Yaslanmayi geciktirmeye vesile olma, • Kanda pihti olusma riskini azaltma, • Sahip oldugu B vitamini kompleksleriyle karbonhidrat metabolizmasina yardim etme, • Ihtiva ettigi florid sayesinde dis çürümelerine karsi disleri koruma. Çayin fazla ve kontrolsüz tüketilmesi faydadan çok, zarar verebilir. Çay kafein disinda teofilin denen bir madde ve niteligi tam olarak tespit edilememis bazi maddeler ihtiva eder. Asiri tüketildiginde (günde 10 fincandan fazla) ihtiva ettigi kafeinin menfî tesirlerinin yani sira, çaydaki okside olmus fenolik bilesikler, besinlerdeki demirin emilmesini ve vücuda faydali olmasini önemli ölçüde azaltir. Bu tesir, beslenmeleri daha çok bitkiye dayali olan fertlerde demir eksikligi anemisinin (kansizlik) meydana gelmesinde mühim rol oynar. Yemekle birlikte tüketildiginde bu tür bir menfi tesiri söz konusu olabilir. Bu yüzden, kansizliga egilimli çocuklarin ve dogurganlik devresindeki kadinlarin yemekle birlikte çay içmemeleri, içmeleri durumunda da açik ve limonlu içmeleri gerekmektedir. Limon, C vitamini ihtiva ettiginden, fenollerin demir baglayici tesirlerini azaltmaktadir.
 
PORSUK KÖYÜMÜZ  
   
FACEBOOK BEĞEN  
 
 
GÜNÜN SÖZÜ :  
   
HABERLER :  
   
TARİHTE BUGÜN :  
 
Tarihte Bugün v.5.0

http://www.porsukkoyu51.tr.gg

 
ARAMA MOTORU:  
 


Web'te Türkçe


 
HEP BERABER DAHA İYİYE ULAŞMAK İÇİN SİZLER İÇİN TOROSLARIN İNCİSİ PORSUK KÖYÜMÜZÜN SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ.İYİ VAKİT GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol